Çarşamba, Nisan 24, 2024
No menu items!
Ana SayfaGenelBİR ZAMANLAR TÜRKİYE!

BİR ZAMANLAR TÜRKİYE!

 

Geçen Ramazan ayında, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde emeklilerle iftar yemeğinde buluşan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, emeklilerden gençlere “Eski Türkiye” yi anlatmalarını istemişti. Erdoğan’ın bu istemi sosyal medyada günün en çok konuşulanları arasına girmişti.

AA’nın haberine göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, iftarda yaptığı konuşmada 1960’lı, 1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllarda bizzat yaşadığı yokluğun, yoksulluğun, krizin, kaosun ne olduğunu emeklilerden daha iyi bilecek kimsenin bulunmadığını dile getirerek, bugünün gençlerinin bunları bilemeyeceğini söylemiş ve “…Sizlerden ricam, her fırsatta gençlere eski Türkiye’yi anlatmanızdır. Çünkü sizler aynı zamanda bu milletin hafızasınız…” ifadelerini kullanmıştı.

Ben de bir kamu emeklisiyim. Kendimi bildim bileli çalışıyorum;  66 yaşındayım ve 20 kişi çalışanım var! Devletime vergi ödüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ricası üzerine;  1960’lı, 1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllarda bizzat yaşadığım yokluk ve yoksullukları hafızamda yoklayarak, o yılların Türkiye’sinden aklımda kalanları aynen anlatıyorum:

1960’lı,   1970’li ve 1980’li yıllarda Türkiye’de gayet sağlam devlet okulları vardı. İlkokuldan itibaren özel okullara ve dershanelere mahkûm edilmemiştik. Okul sıralarında, zenginin, fakirin çocuğu dirsek dirseğe oturur, insanlar ta küçükken ayrışmazdı. Semtlere göre okul farkı yine vardı ama kimsenin anası-babası “Benim çocuğum onunla beraber aynı sınıfta olamaz!” diyemezdi. Ayıptı, günahtı. İnsanlar Allah’tan da kuldan da utanırdı.

Bir zamanlar Türkiye’de, üniversiteyi bitirenler işsiz kalmazdı. İşe girmek için torpil aranmazdı. İş başvurusu için gidilen her kapıdan adilce teklifler gelirdi.

1960’lı, 1979’li yıllarda Türkiye’de kredi kartı yoktu, mahalleli bakkala borç yazdırırdı.  Bakkallar,  süpermarket olmadığı için borç yüzünden hiç kimsenin evine haciz gelmezdi.

1970’li, 1980’li yıllarda Türkiye’de, çalışan işçilerin sendikası vardı. Çok güçlü olmasa da Devrimci İşçi Sendikası (DİSK) üyesi isen, işveren işçileri öyle beş parasız kapının önüne koyamazdı.

1980 öncesinde, Devlet memuruna ‘it’ muamelesi yapmaya yürek isterdi. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, sıkı bir kanundu.

Daha 2000’li yıllara kadar Türkiye’de bilgili, duyarlı, müspet ve çağdaş ilme odaklı öğretmenler vardı. O zamanlar Türkiye’de öğretmenler saygı görürdü. Öğrencinin anne babası okula gelip höt zöt edemezdi. Onlar da öğrencilere tecavüz etmezlerdi. Öğretmenlerden gizli sigara içmek cesaret isterdi.  Hele okul önünde uyuşturucu satmak akla hayale bile gelmezdi.

Bir zamanlar Türkiye’de, komşuların çocuklarını istediğin gibi öper, koklar, severdin.  Kimse “Ulan çocuğu taciz mi edecek?” diye seni kollamazdı. İnanan, inanmayan herkes çocuklara melek gözüyle bakardı. Mahallenin cami imamından dayak yemek işin şanındandı.  Ama imam tarafından taciz edilmek akla bile gelmezdi.

Daha AKP iktidarına kadar, babana gidip “İmam sırtımızda sopa kırdı” dedin mi  “Vay piç kurusu delirttin mi Hocayı” diye bir arabada ondan dayak yerdin. Ama baban “Sana başka bir şey yaptı mı?” diye,  sormazdı.

1980 öncesi Türkiye’de, babanız emekli olmaya yaklaştı mı ananızla beraber iki göz odalı ev aramaya başlardınız. Çünkü emekli ikramiyesi ev almaya, hatta bir ev bir de araba almaya yeterdi. Ne kadar paran varsa ev bark alırken “Allah Kerim” deyip eşten dosttan yardım isterdiniz. Kimse “…enflasyon var, ben sana dolar veririm, dolar alırım…” demezdi.

Elbette 1970’li yıllarda yokluk yüzünden, dükkân önlerinde ‘Sana yağı’ ya da ‘tüp’ kuyruğuna girdiğimiz günler de olmuştu. Ama o kuyruklarda tanışıp evlenenlerin hikâyeleri de vardır.

Bir zamanlar Türkiye’de ‘GIRGIR’ dergisi bir milyon satardı. Bu mizah dergisi ne kadar siyasetçi varsa, yerin dibine sokup çıkarırdı ama hiçbir siyasetçi dergiye ilişmezdi. Çünkü bilirlerdi ki FIRT ve ÇARŞAF da fena giydirecek! Ünlü mizah ustalarına laf edecek siyasetçi zaten silinirdi.

Daha son yıllara kadar, Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’e ve İnönü’ye ‘ayyaş’ demek de ne demek? Siyasi partiler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları anında ayağa kalkar, meczuplara haddi bildirilirdi.  Bir siyasetçi vatandaşına “Ananı da al git!” lafını diyemezdi.

Siyasetçilerin hepsinin diploması vardı. Mesela: Robert Koleji mezunu olan Bülent Ecevit “Üniversite diplomam var” demezdi.

1960’lı, 1970’li yıllarda,  Türkiye’de hırsızlık olmaz mıydı? Elbette olurdu ama o hırsızlar bağımsız yargıda yargılanır, sahadan çıkardı. İster başbakanın yeğeni, ister İSKİ Genel Müdürü olsun!

Son bir şey daha söyleyeyim:  1960’lı yıllarda aynı ayakkabı ve aynı pantolonla yıllarca okula gittim de gelecekten korkmadım. Hep tünelin ucundan bir ışık görünürdü; gülecek, sevinecek bir şeyler olurdu hayatımızda. Ama şimdilerde çocuklar için korkuyorum. Çünkü geleceklerine dair umutları yok! Hatta bu ülkede halktan korkmayan bir iktidar ve iktidardan korkan bir halk var! Bu da Türkiye için son derece tehlikelidir.

İşte son yıllarda bazı gazetecisinden siyasetçisine, herkesin diline doladığı ‘Yeni Türkiye” budur!

Eski Türkiye derken, 29 Ekim 1923’te kurulan ve 3 Kasım 2002’ye kadar devam eden Cumhuriyet dönemi ima ediliyor.  ‘Yeni Türkiye’ derken de, 3 Kasım 2002’de iktidara gelen ve bugüne kadar süregelen AKP iktidar dönemi kastediliyor.

Bu ülkede maalesef,  yeni Türkiye’yi öven ve eski Türkiye’yi kötüleyen gazeteciler, akademisyenler, siyasetçiler var! Bu konuda birçok kişi hemfikir olsa da bizim için tekbir Türkiye var! O da 95 yaşında; özgür, bağımsız ve rengârenk bir Türkiye’dir;  eskisi, yenisi yoktur!

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER