Çarşamba, Nisan 24, 2024
No menu items!
Ana SayfaGenelGERÇEKLER VE YALANLAR

GERÇEKLER VE YALANLAR

Değerli okurlar! Bizim iktidara şirin görünmek ve ondan nemalanmak gibi bir derdimiz yok. Biz gerçeklerin peşindeyiz ve yasal eleştiri hakkımızı kullanıyoruz. Kimseden korkmadan, çekinmeden, halkı bilgilendirme görevimize sonuna kadar devam edeceğiz.

Çünkü ‘gerçek’, yalnızca onu arayanların ulaşacağı bir yük, bir değerdir. İnsanların gerçeğe ulaşma çabası riskli ve tehlikelidir. Bu yüzden sistem tarafından kendilerine sunulan sanal gerçekliği yaşamayı tercih ederler. Çoğu insanın sorunu, içinde bulunduğu konumu korumak ve geliştirmektir. Bunun için, gerçek olmadıklarını bilseler de inanırlar ya da inanmış gibi görünürler. Öyleyse toplumun bütünü için gerçek ya da gerçeklik diye bir kavram söz konusu değildir.

Oysaki gerçek, kendisini savunanları sonunda aydınlığa, iyiliğe, doğruluğa ve kurtuluşa kavuşturur. Bu durum insanlar, toplumlar, halklar için de geçerlidir. Gerçeğin hâkim olduğu yerlerde eşitlik, adalet ve barışa dayalı insanca bir düzen ve onurlu bir hayat vardır.

Yalan ise, her zaman ve her yerde gerçeğin karşısındadır. Amacı, her ne pahasına olursa olsun yalnızca kendi çıkarlarını gerçekleştirmek, kötülüğe ve karanlığa dayalı o bozuk düzenini devam ettirmektir. Bunun için de hep gerçeğin üstünü örtmek, çarpıtmak, açığa çıkmasını önlemek ve açığa çıkınca da onu karalamak ve boğmak ister. Böylece kendi varlığını sonsuza dek devam ettireceğini, insanları sonuna kadar aldatıp kandırabileceğini zanneder. Oysaki bu çok büyük bir yanılgıdır.

Çünkü herkesin bildiği gibi ve her şeye rağmen sonuçta yalanın gerçek karşısında kazanma şansı yoktur. Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir özelliği vardır.

 

SAVAŞ VE BARIŞ

 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Savaş zorunlu ve kaçınılmaz olmalıdır. . Milletin hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça, harp bir cinayettir.” Propagandayla zehirlenmedikleri sürece, kitleler asla savaş düşkünü değildir.

Savaş; haklı olduğu için değil, sadece savaş olduğu için kızıştırılır. İnsan savaşın ne olduğunu ancak savaş bittiği zaman anlar. Savaşı bilmeyen barışı da bilmez. Savaş ilanının gerisinde ekonomik nedenler yatar.

Savaş ordunun hayatıdır ama çok pahalıdır. Çünkü savaş için; top, tüfek, tank, uçak, mühimmat, kin ve nefret gereklidir. En önemlisi de uğruna feda edilecek gencecik ve günahsız insanlar da lazımdır!

Barış ise, havadan daha ucuzdur! Barış için sadece vicdan, empati ve sevgi yeterlidir!

Savaşın iyisi, barışın kötüsü olmaz! Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir. İnsan savaşın ne olduğunu ancak bittiği zaman anlar!

 

NATO

 

Şu bir gerçektir ki Türkiye, NATO’ya girdiği 1952’den beri kapitalist ülkeler safındadır. Son 75 yıldır Türkiye, Batı’ya bağımlı bir ülkedir; tam bağımsız bir ülke değildir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türk vatandaşlarına tanınan temel hak ve özgürlükler askıdadır. Türkiye, ‘Yarı Özgür’ ülkeler liginde küme düşmüştür.

Merhum Başbakan Adnan Menderes’in, Türkiye’yi ‘Küçük Amerika’ yapma hayali hâlâ gerçekleşememiştir. Turgut Özal’ın inisiyatifiyle 24 Ocak 1980’de alınan Ekonomik ve İstikrar Kararları da Türk milletini fakirlikten kurtaramamış; zenginleştirememiştir.

12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen askeri darbenin ardından uygulamaya konulan ‘Pazar Ekonominse Geçiş Programı’ da Türkiye’nin kaderini değiştirememiştir. AKP iktidarı Türkiye’yi bilimden, bilgiden, teknolojiden daha fazla yararlanan bir ülke haline getirememiştir. Türkiye,  15 Temmuz 2016’de gerçekleşen darbe girişiminin ardından Türkiye’nin geldiği nokta olağanüstü haldir. Olağanüstü halde toplum gerilmiş, halk bölünmüş, insanlar ‘Düşman Kardeşler’ haline gelmiştir.

Uzun süren ‘Soğuk Savaş’ döneminde Türkiye ile müttefik olan ABD,  şimdilerde  Suriye’deki tek taraflı hareketleri nedeniyle Türkiye’yi kızdırmaktadır.  NATO üyesi Türkiye, hava savunma sistemini Rusya’dan satın almaktadır. 1952’de Türkiye’yi NATO’ya kaptıran Rusya, şimdilerde, Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkilerini her geçen gün biraz daha sıkıntıya sokmaktadır. Rusya ile yakınlaşma, Türk dış politikasının en baskın yönelişi haline gelmiştir.

Türkiye, Kuzey Suriye’ye dönek planladığı Zeytin Dalı Harekâtı’nı Rusya ile istişare ederek, bu ülkenin Suriye hava sahasını açmasının ardından başlatırken, ABD ile ilişkileri,   ABD’nin PKK uzantısı bir örgüte verdiği destek nedeniyle dibe vurmuştur.

Dolayısıyla da Rusya, Türkiye ile ABD’nin arasını açmaya, NATO üyesi Türkiye’nin dostluğunu kazanmaya çalışmaktadır. Şimdilerde ABD, uzun yıllardır müttefiki olan Türkiye’yi kaybetme ve Rusya’ya kaptırma ihtimaliyle karşı karşıyadır.

Ey siyasiler! Ey Türkiye’yi yönetenler! Lütfen kavgayı bırakın artık! İçte ve dışta düşmanlar her yanımızı sarmış durumdadır.

 

YAPAY ZEKÂ

 

Şu bir gerçektir ki Türkiye 4. Sanayi Devrimi’ne hazır değildir. Oysaki 4. Sanayi Devrimi sadece bir teknik konu değildir. Hangi sektör olursa olsun; ulaşım, otomotiv, tarım, sağlık ve bankacılıkta vatandaşa ‘olumlu etkisi ne olabilir?’ meselesini ölçüp ilerlemek gereklidir.

Türkiye’nin büyük bir fırsatı var. Çünkü güçlü üretime, sanayiye ve ‘pırlanta’ gibi bir gençliğe sahiptir. Bunun için hükümet, özel sektör ve üniversiteler ile sivil toplum kuruluşlarının omuz omuza çalışmaları gerekli ve çok önemlidir. Türkiye biran önce yatırım ortamını iyileştirmelidir.

Çünkü dünyada artık hiç duraksamadan ekonomi ve ‘Yapay Zekâ’ konuşulmaktadır. Yapay zekâ şu anda insan zekâsının çok üstündedir. Türkiye ise, güneydeki komşusunun bahçesini düzenlemekle meşguldür. Oysaki Türkiye’nin ekonomisi savaşa hazır değildir. Aslında Türkiye’de bu yıl terörle mücadeleden fazla ekonomi ve ‘Yapay Zekâ’ konuşulmalıdır. Türkiye’de politikacılardan CEO’lara, sivil toplum kurulmuşlarına kadar, herkes bunun topluma etkisi üzerinde kafa yormalıdır. Türkiye bilimden, bilgiden, teknolojiden ve tıptan daha fazla yararlanan bir ülke olmalıdır!

Türkiye coğrafya ve nüfus olarak çok büyük bir ülkedir ama ekonomik olarak çok güçlü bir ülke değildir. Türkiye’nin 2017’de gerçekleşen ihracatı 157 Milyar, ithalatı ise 234 milyar dolardır. Geçen yılki dış ticaret açığı 77 milyar dolardır. Türkiye’nin 2017 yılı bütçe açığı ise 47.4 milyar Türk Lirası’dır. Türkiye Batı’ya ve halkına borçlu bir ülkedir. Borç, köle olmanın başlangıcıdır. Büyük borçlar insanları değer bilmeye değil, kin beslemeye yöneltir. Oysaki siyaset, tüm milleti ve devletleri kucaklayarak insanlar arasında sevgi oluşturma onları birleştirme sanatıdır.

Bu nedenle de Türkiye;  yıllık ithalat giderlerini, ihracat gelirleriyle karşılayabilen güçlü bir ülke haline gelmelidir. Türkiye, her yıl Devlet bütçesinde ve dış ticaretinde ciddi açıklar veren bir ülke olmaktan kurtarılmalıdır.

Türkiye, Devlet gelirlerini Suriyeli sığınmacılar ve güvenlik politikaları için değil, Türk vatandaşlarının refahı ve mutluluğu için harcamalıdır! Gelişmiş ülkelerin liderleri Davos’ta ekonomi ve ‘Yapay Zekâ’ konuşuyorlarsa, Türkiye’nin en önde gelen siyasi liderleri de ekonomi ve ‘Akıllı Zekâ’ üzerinde kafa yormalıdır.

Kâhin olmaya gerek yok! Rusya, Türkiye’yi NATO’dan uzaklaştırmak istiyor! Türkiye vakit geçirmeden Suriye Rejimi’yle karşılıklı güven sağlamalıdır. Türkiye-ABD arasındaki diplomatik yollar açık tutulmalıdır. Türkiye beka sorunu ile karşı karşıyadır. Siyasi partilerin liderleri biran önce kavgayı bırakmalı ve ortak akılda uzlaşmalıdır.

 

 

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER