Cumartesi, Nisan 20, 2024
No menu items!
Ana SayfaGenelİŞ DÜNYASI VE EKONOMİ

İŞ DÜNYASI VE EKONOMİ

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından yapılan açıklamaya göre; Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte, yani Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarını kapsayan dönemde yüzde 11.1 oranında büyümüştür.

Geçen yıl küresel piyasaların ve 15 Temmuz darbe girişimi etkisi ile yaşanan yavaşlama sonrası, hükümetin 2017 Mart ayında Kredi Garanti Fonu (KGF) aracılığı ile 200 milyar TL desteği de piyasaya sunması ile Türkiye, birinci çeyrekte yüzde 5.3, ikinci çeyrekte yüzde 5.4 üçüncü çeyrekte ise 11.1 büyüme kaydederek rekora imza atmıştır.

Ekonomik ve siyasi gelişmeler ile dövizde yaşanan volatilitenin etkisiyle zor bir yıl geçiren iş dünyasını, KGF aracılığıyla hükümet tarafından piyasaya sunulan 200 milyar TL’lik kefalet desteği canlandırmıştır.

KGF sadece maddi değil manevi olarak da destek olmuştur. KGF ülke ekonomisinin canlanmasına önemli katkılar sağlamıştır. KGF, şirketlerin yatırım yapma isteğini hayata geçirmiştir.

KGF desteğinin KOBİ ölçeğindeki işletmelerin gelişmesine ve kaliteli üretim ile birlikte daha çok ihracat yapmalarına imkân sağlamıştır. Türkiye 3. Çeyrekte yüzde 11.1 büyüyerek G-20 ülkeleri arasında en fazla büyüyen ülke olmuştur.

Ama vatandaşın gündemi yıllardır değişmiyor. Büyüyen ekonomi halka eşit olarak yansımıyor; sokağa, çarşıya, pazara yansımayan büyüme vatandaş için herhangi bir anlam ifade etmiyor. Türkiye ekonomisi sağlıklı değildi; ekonomide dengesizlikler var! Ekonomideki hastalığın tanımı hipertansiyondur. Ekonomideki yüksek tansiyonu düşürmek ve dengelemek gerekiyor.

Güya, Türkiye ekonomik büyümede rekor kırıyor; iktidar, millete hizmet yolunda kutlu yürüyüşe devam ediyor ama ekonomide yaşanan büyümeye karşın 11 ayda kapanan şirket sayısı yüzde 23.61 artarak 11 bin 502’ye yükseliyor. Neden acaba?

Çünkü Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı veriler vatandaşlara, esnafa, şirketlere yansımıyor? Dolayısıyla da ekonomideki bu hızlı büyüme kamuoyunun kafasını karıştırıyor.

Acaba ekonomideki bu büyüme oranı gerçek değil de sun’i midir?

Gelişmekte olan bir ülke için,  yüzde 11.1 oranındaki büyüme elbette ki alkışlanacak bir başarıdır.  Ancak 80 milyonluk Türkiye için, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı büyümeden daha önemlidir.

Demokrasinin olduğu bir ortamda yüzde 5-6 puanlık gerçek büyüme yüzde 11’lik sun’i büyümeden daha değerlidir. Enflasyonun yüzde 13 oranında olması da bu yüzde 11.1’i biraz gölgeleyen noktalardan bir tanesidir. Bir de dış borçlarımız var!

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından açıklanan ‘kurulan-kapanan’ şirket istatistikleri de bu fikri doğrulamaktadır.

TOBB tarafından açıklanan şirket istatistiklerine göre; 2017 yılının 11 ayında kapanan şirket sayısı almış başını gidiyor. Kurulan şirket sayısı Ocak-Kasım döneminde geçen yılın aynı dönemine göre sadece yüzde 13.68 artarak 66.950’ye yükselirken, kapanan şirket sayısı ise yüzde 23.61 artarak 11 bin 502 olmuştur.

Keza, TOBB tarafından açıklanan istatistiklere göre, Kasım’da kurulan şirket sayısı bir önceki aya göre yüzde 0.56 düşüş kaydediyor. Şirket sayısı bu dönemde 6 bin 926’dan 6 bin 887’ye inmiştir. Bu dönemde kapanan şirket sayısı da yüzde 11.71 gerileyerek, 1.131 olmuştur. Ekim’de kapanan şirket sayısı da 1.281 olarak belirlenmiştir.

Kasım’da kurulan toplam 6.971 şirket ve kooperatifin yüzde 81.45’ini limitet şirketler, yüzde 17.33’ünü anonim şirketler, yüzde 1.20’sini kooperatifler oluşturuyor.

Şirket ve kooperatiflerin yüzde 36.41’i İstanbul, yüzde 10.33’ü Ankara, yüzde 6.93’ü İzmir’de kurulmuştur. Bu yıl Tunceli ve Bayburt’ta şirket kuruluşu gerçekleşmemiştir.

Kasım ayında 795 yabancı ortak sermayeli şirket kurulmuştur.  Ocak-Kasım döneminde işbaşı yapan 6.014 yabancı ortak sermayeli şirketin 861’i anonim, 5.153’ü limitet şirket statüsünde faaliyet gösteriyor.

Kurulan yabancı ortak sermayeli şirketlerin sermayesinin yüzde 54.78’ini yabancı sermaye ortak payı oluşturuyor.

 

TÜRK MİLLETİ İŞSİZ VE FAKİR

 

Türkiye dünya büyüme rekoru kırarken, işsizlik bir önceki aya göre değişim göstermemiş; TUİK tarafından yüzde 10.6 olarak açıklanmıştır.  Yani Türkiye’de 3 milyon 419 bin kişi işsizdir.

Eğer Türkiye dünya büyüme rekoru kırmışsa, işsiz insanların iş bulması gerekmez mi?

Hep alavere dalavere!

Türkiye’de her 5 gençten 1’i iş arıyor.

Türkiye’de 3.4 milyon kişiyi bulan işsiz sayısı ülkenin 78 kentinin nüfusunu aşıyor.

İlk 10 ayda İŞKUR’a başvuran işsiz sayısı 4 milyon 206 bin kişi ile İzmir’in nüfusuna ulaşmıştır. Zaten çalışanların yüzde 40’ı asgari ücretlidir. Türkiye’de 12 milyon çalışan 3.000 Türk Lirası’nın altında kazanıyor. Emekliler ekonomik büyümeden hak ettikleri payı alamıyor!

TUİK tarafından açıklanan Ağustos, Eylül ve Ekim dönemine ilişkin istatistiklere göre, 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 104 bin kişi azalarak 3 milyon 419 bin kişi olmuştur.

Buna göre, işsizlik oranı 0.7 puan gerileyerek yüzde 10.6’da kalmıştır. Aynı dönemde tarım dışı işsizlik 0.9 puanlık azalışla yüzde 12.8 olmuştur.

Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik ise 0.1 puanlık artışla yüzde 20 olurken, veriler her 5 gençten birinin işsiz olduğunu gösteriyor.

Eğitimde ve istihdamda yer almayan genç nüfusun ise yüzde 26.1’e çıktığı gözleniyor. Kadınlarda işsizlik yüzde 14.9’u bulurken, tarım dışı kadın işsizliği 20.1,  kentsel genç kadın işsizliği ise yüzde 34.2 olarak gerçekleşmiştir. Erkeklerde işsizlik oranı da yüzde 8.5 olmuştur.

Türkiye’de istihdam edilenlerin sayısı 28 milyon 797 bin kişidir.  İstihdam oranı ise 1.1 puan artışla yüzde 47.9 olmuştur. İstihdam edilenlerin yüzde 20.3’ü tarım, yüzde 18.8’i sanayi, yüzde 7.7’si inşaat, yüzde 53.1’i ise hizmetler sektöründe yer alıyor.

Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan çalışanların oranı ise yüzde 0.2 puan artarak yüzde 34.8 olarak gerçekleşmiştir. Ve en önemlisi de 80 milyonluk Türkiye’de çalışabilecek 60 milyon kişiden 32 milyonu işgücünü oluşturuyor. Diğer 28 milyon kişinin tuzu kuru; iş beğenmiyor, canları çalışmak istemiyor!

Aslında Türkiye İstatistik Kurumu onları ‘adam’ yerine koymuyor, işsizlik oranının yüksek çıkmasını istemiyor da olabilir. Zaten Türkiye’de devlet de millet de zengin değil, fakir! Fakir halkın canı neden çalışmak istemesin?

Sözün özü: Türkiye’nin son 30 yıllık ekonomi tarihine damga vuran Özalizm ve Erdoğanizm politikaları Türk milletini zenginleştirememiştir. Türk milleti refah içinde yaşamıyor, sefalet içinde yerlerde sürünüyor. Karl Marx’ın dediği gibi, iktisatta kural bellidir;  elini cebine attığında para yerine şeyini tutuyorsan fakirsin…

 

 

 

 

 

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER