Yazdı

“Adalet Öldü Diye Çan Çalıyor!”
Portekizli yazar Jose Saramago, yeryüzünde adaletin her geçen gün biraz daha öldüğünü anlatmak için dört yüzyıl önce Floransa’da bir köyde geçen şu hikayeyi anlatır:
‘Köy sakinlerinin kimi evindeydi, kimi tarlasında çalışıyordu, her biri kendi işine dalmıştı ki birden kilisenin çanı duyuldu.
‘O dindarlık günlerinde çanlar gün içinde birkaç kez çalardı, dolayısıyla bunda şaşıracak bir yan yoktu. Ama çalan yas çanıydı üzgün üzgün ve evet, bu şaşırtıcıydı, çünkü bildikleri kadarıyla kimse ölüm döşeğinde değildi. Bunun üzerine kadınlar sokağa döküldüler, çocuklar toplaştılar, adamlar tarlalarını ya da işlerini yüzüstü bıraktılar; bir süre sonra hepsi kilisenin avlusunda toplanmıştı.
Kimin için ağlayacaklarının kendilerine söylenmesini bekliyorlardı. Çan birkaç dakika daha çaldıktan sonra sonunda sustu.
‘Daha sonra bir kapı açıldı ve eşikte bir köylü belirdi. Bu adam her zamanki çan çalma görevlisi olmadığına göre, bu durumda köy sakinlerinin ona zangocun nerede olduğu, kimin öldüğünü sormaları anlaşılır bir şeydi.
‘Zangoç burada yok, çanı çalan benim’ dedi köylü.
Köy sakinlerinin ‘Peki ama ölen de mi yok’ diye sormaları üzerine, köylü şöyle dedi:
‘Hayır ismi olan, insan görünümündeki biri için değil, adalet için çaldım yas çanını, çünkü ölen adalet!.’
‘Ne olmuştu? Yörenin açgözlü derebeyi topraklarının sınırlarını değiştiriyor ve köylünün küçücük toprak parçasının içinde ilerleyerek her defasında bir kısmını daha kendi topraklarına katıyordu. Mağdur köylü önce itiraz edip haksızlığa karşı çıktı, sonra yalvarıp yakardı ve sonunda resmi makamlara şikayette bulunup adaletin himayesini talep etmeye karar verdi. Bütün bunlar işe yaramadı ve soygun sürdü.
‘Bunun üzerine köylü, umudunu yitirip adaletin öldüğünü (hep orada yaşamış biri için köyü dünya kadar büyüktür) duyurmaya karar verdi.’
***
FETÖ’cü savcı ve hâkimlerin başlattığı 28 Şubat davasında kendisine hapis cezası verilen emekli Hava Korgeneral Vural Avar, 18 Ağustos 2021’den beri Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde kalıyordu ve geçen Salı günü hayatını kaybeden Korgeneral Avar 85 yaşındaydı. Avar’ın sağlık sorunları vardı, demansı ileri derecedeydi. Bu durumda düşüp, kaburga kemiği kırılan Avar, bir ay önce hastaneye götürülüğünde doktorlar “Ne yaşı ne sağlığı hapishanede kalmasına engel değildir” diye, 22 Kasım 2022 tarihli rapot 3 profesör ve 5 doçentin imzasıyla onaylanıp düzenlenmesi üzerine cezaevinden bırakılmadı.
Raporda dikkat çeken bir görüş de T.C Anayasasının 104. Maddesine yapılan atıf. 104. madde Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenliyor. “104/2-b”de yer alan ve Vural Avar hakkındaki rapordaki atıf yapılan Cumhurbaşkanı yetkisi de şöyle: “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır”…
“Yangını talimatla söndüren” bir anlayış var karşımızda… “Talimat” asıl bunlar için, yangın teferruat… Bu raporda da karar “talimata” bırakılmış. Talimat’ta duyarsızlıktan yerine getirelememiş.
Ölüm öyle göstere göstere geldi ki… İki ay önce, onu ziyaret eden Ahmet Zeki Üçok arkadaşıyla ile konuşmuş. Üçok, hapiste ziyaret ettiği Vural Paşa’nın durumunu şöyle anlatmıştı: “Yüksek tansiyon, kalp, demans, prostat, işitme kaybı hastalıkları var. Günde 10 hap kullanıyor. Sürekli eski söylediklerini tekrar ediyor. İsimleri unutuyor. Koğuş arkadaşının ismini hatırlamadı.”
Üçok’un notları şöyle bitiyor: “Çok zayıf ve kırılgan. Bu kışı çıkaramaz.”
Gerçekten dediği oldu. Bu kış çıkmadı!
Bu durum, hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Bu hukuk ölümümün/cinayetinin sorumlusu kimdir? Bu ne derece ağır bir kindir ki 85 yaşında ağır hasta olan bir korgeneral inatla cezaevinde tutulmuş ve ölüme mahkûm edilmiştir?
28 Şubat davası adını alan bu davada ileri yaşları ve hastalıkları nedeniyle yine birçok emekli general tahliye kararı bekliyorlar. Hâlâ cezaevinde bulunan Org. Ahmet Çörekçi 90, Org. İlhan Kılıç 86, Org. Çetin Doğan 82, Korg. Hakkı Kılınç 82, Org. Fevzi Türkeri 81, Korg. Yıldırım Türker 81, Tümg. C. Temel Özkaynak 77, Tümg. Erol Özkasnak 76, Tümg. Kenan Deniz 74, Tuğg. İdris Koralp ise 74 yaşında.
Konuyu defalarca yazdım, “İnsanlık” çağrısı yaptım. Bugün de yapıyorum bu çağrıyı. Nasıl bir ülke olduk!
***
Sırtlarında hak dışında kimseye itibar etmeyeceklerini gösteren düğmesiz cübbe taşıyanlar, adaleti tesis edecek cesarete sahip olmalıdır. İnsanlar, onlardan medet umarken, gücün karşısında ezilmek, ağlamak ve insanlardan af dilenmek onlara yakışmaz. Aksine davranış, onları tarih karşısında sorumlu kılar ve kıyamete kadar lanetle anılmalarına sebep olur.
Gerçekten, son Endülüs hükümdarı XI. Ebu Abdullah Muhammed, iç karışıklıklar nedeniyle savunamadığı Gırnata’yı düşmana teslim ettikten sonra ailesi ile birlikte sarayı terk edip, dağdaki patikayı tırmanırken, tepeden son bir defa şehre bakar ve ağlar. Annesi Ayşe: “Ağla oğlum ağla! Vaktiyle bir erkek gibi savunamadığın şeyler için şimdi bir kadın gibi ağlamak yaraşır sana.” der.
Kanaatimce, bugünkü şartlarda, aynı sözün ilerideki muhataplarının yargı mensupları olması olasılığı yüksektir.
Bu lanete uğramamak ve aşağılanmaya tabi olmamak için, vicdanlı, dürüst yargı mensuplarının, dik durarak yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını, hukuku ve adaleti gereği gibi savunmaları, zulme karşı birlikte direnmeleri, nemelazımcılık yapmamaları şarttır. Vatanını ve milletini seven yargı mensupları, güce tapmayı, aralarındaki çekişmeleri sonlandırmak, hukuka ve adalete sahip çıkmak zorundadır.
Zira, yargının teslimiyeti devletin teslimiyeti, yargının çökmesi devletin çökmesidir. Devlet çöktükten sonra ise ne oda ne makam ne de unvan kalır.
Son hükümdarın Gırnata’ya elveda demek üzere dönüp baktığı ve devletinin yıkıldığını görüp hıçkırıklara boğulduğu bu nokta bugün “Arab’ın ağladığı yer” diye anılmaktadır.
İleri yaşları ve hastalıkları nedeniyle yine birçok emekli general tahliye kararı bekliyorlar
Umarım, bir kez daha, adliyeler yargının ağladığı yer olarak tarihe geçmez!
Bunun için Saramago’nun hikayesinde geçen Floransalı köylü gibi çan çalmak gerek!
