Farklı tarikatlar ve tarikatların içindeki farklı kollarda örgütlü siyasal/radikal İslamcılar kadın cinayetlerinin ve şiddetin kaynağını aile birliğini zayıflattığı, insan fıtratına aykırı olduğunu, toplumsal cinsiyet gibi kavramlar üzerinden cinsiyetsiz bir toplumu hedeflediğini, eşcinselliği özendirdiğini öne sürdükleri İstanbul Sözleşmesi’nin iptali istemleri gerçekleşti. Kazanmış oldukları utkuyu ‘Hilafeti’ getirerek, uygarlıkla bağlantılı gördükleri Cumhuriyet yasalarını değiştirerek/kaldırarak tamamlamak için istemlerine yükselttiler.
Yurttaşlar –başta neo liberaller, yetmez ama evet diyenler- açısından İstanbul Sözleşmesi’nin iptali öncesi/sonrasında yapılan tartışmanın birçok öğretici yanı var.Siyasal İslamcıların/iktidarın ‘takiyyeci’ anlayışa sahip olmasını,bilgiyi kirletme/çarpıtmada ölçü tanımadığınıortaya çıkarması. Kadınlarımız açısından öğreticiliğiise ortaçağ kadın anlayışa saplanıp kalmış, kadına yönelik her türlü ayrıştırmayı/şiddeti içselleştirmiş ikiyüzlü‘siyasal İslamcı’ anlayışla mücadele etmenin zorluğudur.
Radikal/siyasal İslamcıların İstanbul Sözleşmesi’ne karşı ölçüsüz saldırısının iki nedeni vardır. Birincisiöğretilerindeki ve zihinlerindeki kadın kavramı…Kadının kimliksizleştirilmesi, örselenmesi, yurttaş olmaktan çıkıpkocasının özel mülkü/kulu durumunda,yalnızca ‘canlı’ kalması istenci. Buna bağlı olarak kadına yönelik ev içi/dışı şiddeti, cinayetleri meşru/normal sonuç olarak görmeleridir.Diğeri ise Cumhuriyetin kurucu önderi, Türk kadının atası M. Kemal’in ‘’İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?’’ Eşitlikçi, aydınlanmacı, özgürleştirici çağrısının kadınlara kazandırdıklarına içlerine sindirememeleri oluşturur.
Kadınlarımızın işi çok zor… Uygarlık değerlerinden yoksun, ortaçağ değerlerine saplanıp kalmış, kadına bakış açılarına takiyyeci (farklı görünme)yaklaşımlarına hapsetmiş ‘dinci’ güruhla mücadele etmeleri kolay değil.Uzun yıllardır uygarlığa, aydınlanmaya karşı söylemlerini demokratlık, hoşgörülülük, vesayet karşıtlığı, insan hakları savunuculuğu anlayışı içine gizleyerek toplumun büyük bölümünü aymazlığa sürüklemekte başarılı oldular. Yanılttılar. Kadınlarımızın“yaşam ve hak gaspına” karşı verdikleri mücadelede başarılı olması “dinci” güruhu tanımaları, uzlaşma arayışında olmamaları ileyakından ilintilidir. Çünkü dinci güruhun temel özelliği düşünsel körlük içinde veyaşama bakışları/algılamaları tek mercekli olmasıdır. Bu nedenleyönettikleri ülkede düşünce/ifade özgürlüğü yoğun bir baskı, kısıtlamayla karşı karşıyadır. Hukukun üstünlüğünden, insan haklarından, demokratik hak arayışından, doğa/çevrenin korunmasından, emeğin kutsallığından, uygarlaşmadan söz edilemez.
Kadınlarımızın “yaşam ve hak gaspı” karşısında verdiği mücadele, yalnızca kadın mücadelesi olarak görülmemelidir. Kazanacakları başarı tarikatların/cemaatlerin izdüşümünde olan,ülkemizi karanlıkta boğmak isteyen siyasal İslamcı iktidarın yenilgisiyle sonuçlanacaktır. Bu nedenle yurtseverler, aydınlanmacılar olarak kadınlarımızı koşulsuz destekliyoruz. Verilen mücadeleyi aydınlanma, Cumhuriyetin erdemlerini yeniden inşa etme olarakalınmalıdır.
