Pazartesi, Aralık 8, 2025
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıProf. Dr. Garip Turunç Yazdı: ''Çiftdüşün, Gerçeküstü, Tutarsızlık Girabı''

Prof. Dr. Garip Turunç Yazdı: ”Çiftdüşün, Gerçeküstü, Tutarsızlık Girabı”

Bugünlerde George Orwell’in “1984” adlı başyapıtını yeniden okuyorum. Okumuş olsanız bile mutlaka yeniden okumanızı öneriyorum. Niçin mi ? Bu son günlerde hep gerçeklere ters düşen keskin U dönüşü yapıyoruz ya… Bugün söylenenin tam tersini yarın söyleyip inanmamız bekleniyor ve aklımızla oynanıyor ya… İşte Orwell’in “çiftdüşün” kavramı olarak tanımladğı tam da bugünlerimizi anlatıyor.

 

“Çiftdüşün, insanın iki çelişik inancı zihninde aynı anda bulundurabilmesi ve ikisini de kabullenebilmesi anlamına gelir (…) İçtenlikle inanarak, bile bile yalan söylemek, artık uygun görülmeyen her tür gerçeği unutmak, sonra yeniden gerektiğinde de gerekli olduğu sürece yeniden anımsamak, nesnel gerçekliğin varlığını yadsımak ve bütün bunları yaparken yadsıdığın gerçekliği göz önünde bulundurmak… Bunların hepsi de olmazsa olmaz şeylerdir…”

 

Otoriter rejimler iktidarını sürdürmek için buna mecbur. Ancak yalan, gerçeğin bir adım ötesinde olursa ve ancak milet cahil ve toplumsal gelişmeden uzak yaşarsa sürüp gider… Ve iktidarlar tarihin akışını ancak böyle durdurmaya çalışır.

 

AK Parti iktitarı da, özellikle dış politikada öylesine bir hikaye yazıyor ki doğrusu sanat ve edebiyattaki ‘gerçeküstücü’lere bir taş çıkartır.

***

 

Bilindiği gibi Sürrealizm yani Gerçeküstücülük, 1924’te Fransa’da ortaya çıkan, daha sonra dünya sanatına yayılan, alışkanlıkların, geleneklerin ve aklın denetiminden uzak bilinçaltı gerçeklerini vermeyi amaçlayan, bilinen, nesnel gerçekle bağlarını koparıp kendince bir gerçek, bir üst gerçek yaratma amacını güden bir yazın ve sanat akımı. Fransız yazar Andre Breton öncülüğündeki Gerçeküstücü akımın en önemli özelliklerinden biri de psikanaliz literatürüne ait “bilin甓bilinçdışı” gibi kavramlarla olan yakın ilişkisidir.

Biliyorum AK Parti iktidarının yazdığı ‘Rabia Hikayesi’nin sanattaki gerçeküstücülükle bir alakası yok. Ama normal bir akılla da izah etmek ne yazık ki pek mümkün değil.

 

Şimdi AK Parti ve Başkanı’nın yazmaya çalıştığı bu gerçeküstücü hikayenin satır aralarını okumaya çalışalım :

  • “Beni Sisi’yle barıştırmak isteyenler var. Asla kabul etmiyorum. Halkın yüzde 52’sinin oyunu almış Mursi’yi ve arkadaşlarını mahkum eden bir anti-demokratla aynı masaya oturmam”dan; “Uluslararası platformlarda darbeci Sisi’yi cumhurbaşkanı olarak kabul etmediğimi söyledim. Benim için Mısır’ın Cumhurbaşkanı Mursi’dir. BM’de onunla (Sisi) aynı masaya oturmadım. Oturursam kendimi inkar ederim”den; İstanbul’da 23 Haziran 2019’da tekrarlanan büyükşehir belediye başkanlığı seçimi öncesinde “Bu pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı?” söyleminden Sisiile ellerin birleştiği mutlu sona geldik…
  • Davos’ta 2009’da ”One Minute“ politikası ile İsrail’le “Siz bebekleri öldürmeyi iyi bilirsiniz”den kadim İsrail dostluğuna evrildik…
  • Birleşik Arap Emirlikleri’ni 15 Temmuz’un finansörü olarak ilan edip, sonra bu durumu kırmızı halıda ‘kardeşlik’buluşmasıyla noktaladık…
  • Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin azmettiricisi diye ilan ettiğimiz Suudi prensi Muhammed bin Selman’la derin kucaklaşmayı gerçekleştirdik…
  • Rahip Brunson için “Bu can bu bedende olduğu sürece o teröristi alamazsınız” diye ABD’ye meydan okuyup sonra da rahibi özel uçakla Trumpa hediye olarak gönderdik…

Bu ‘gerçeküstücü’ hikayenin tamamlanması için şimdi sıranın “Katil Esad”tan, “Kardeşim Esad”a gelmesi gerekiyor. Nitekim, yeniden eskisi gibi yakın dost olunmasa bile birlikte iş yapılmaya çalışılıyor.

***

Eski Meclis Başkanlarından olan Hüsamettin Cindoruk, bir TV kanalında yaptığı konuşmada ben 70 yıllık politika hayatımda bu güne kadar “akıllı bir iktidara” rastlamadım demişti. İzlerken merak ettim arkadını nasıl getirecek diye. Çünkü dedi, iktidarlar yanıldıklarını hiç bir zaman düşünmezler. Yanlış yaptıklarını hiç bir zaman kabul etmezler. İş başından gitmeyi ise bilmezler. İktidara yapışıp kalırlar. Her zaman iyi yolda olduklarını söylerler, yanlış yapsalar da doğru yaptıklarını deyip yola devem ederler.”

Ne kadar doğru. Siz hiç bu güne kadar iktidarın ben şu konuda yanıldım, şunu yanlış yaptım dediğine şahit oldunuz mu? Hele hele yanlış yaptım diyerek toplumdan özür dilediğini güven tazelediğini gördünüz mü? Ben görmedim. Yoksa bu tavır güç zehirlenmesine uğrayan iktidarın özünde mi var?

Devlet yönetiminde de hatalar yapılabilir tabii. Yöneticiler de insan sonuçta. İnsan beşer bazen şaşar. Ancak unutmamak gerekir ki yöneticileri hatalı kararlar almaktan koruyan sigortalar vardır. Eğer devletteki kurumsal birikimi ve tecrübeyi dikkate alırsanız, istişare kültürünü çalıştırırsanız, kadrolarınızı ehliyet ve liyakati gözeterek oluşturursanız bu sigortalar devreye girer ve birçok yanlış engellenebilir.

Ama bunun tam aksi yönde bir anlayışla devleti yönetmeye kalkışırsanız, yönetimi kişiselleştirip kurumları etkisizleştirirseniz, “ortak akıl”ı terk ederseniz, devlet kadrolarında liyakat ve ehliyet yerine sadakat ve itaat ararsanız her alanda kötü yönetim”in sonuçları birer birer karşınıza çıkar. Bugün ülkemizde olan şey budur. Eğitimde, sağlıkta, tarımda, ekonomide ve aklınıza gelebilecek her alanda yanlış bir yönetim tarzının doğal sonuçlarıyla karşı karşıyayız.

Koskoca, dibi görünmeyen bir iflasın, bir tutarsızlık çukurunun içine düşmüş gibiyiz. Debelenip duruyoruz.

 

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER