Perşembe, Mayıs 30, 2024
No menu items!
Ana SayfaGenelProf.Dr Garip Turunc Yazdı   " ÖZDEŞLEŞTİRMEKLE KENDİNE GÜVEN OLUŞTURMAK"

Prof.Dr Garip Turunc Yazdı   ” ÖZDEŞLEŞTİRMEKLE KENDİNE GÜVEN OLUŞTURMAK”

                               Prof.Dr Garip Turunc Yazdı

   ÖZDEŞLEŞTİRMEKLE KENDİNE GÜVEN OLUŞTURMAK

Türkiye ağır bir siyasi ve toplumsal bunalım yaşıyor. Yaşamakta olduğumuz bu zor günler, giderek insanlıktan ve hakkaniyetten uzaklaştığımız zamanları işaret ediyor. Burada hakkaniyet, liyakat, insaniyet, adalet, vicdan gibi kavramlardan ziyade sizin hangi tarafa ait olduğunuzu gösteren semboller, sözler, ifadeler ön plana çıkmaya başlıyor.

 

Vasatlığın doruklarında gezinenlerin makam, mevki sahibi olmaları buna karşılık gerçekten içeriği dolmayan hayatlar yaşamaları sayesinde film belki de hiç beklenilmeyen bir yerde kopuveriyor. Gerçek ötesi zamanlar, araya parça filmlerin atıldığı dönemler gibi sahici olmayan ve hakiki duygular içermeyen an’ları simgeliyor.

 

Söz konusu bu kısa an’ları yaşamamıza yol açanlar ise söz konusu o mevki, makam sahiplerinin var olan durumun ötesinden sakil şekilde hayatlarımıza yansıyan konuşmaları, ifadeleri, bakışları, duruşları oluyor. Fakat hayatın kendi gerçekliği içerisinde gerçek ötesini yaşamayı dayatmaya çalışanlar öyle ya da böyle bir şekilde kendilerini ele veriyorlar. Hayat, bütün blöflere rest çekiyor ve sıradanlığı, vasatlığı bir biçimde kendi kabuğuna geri gönderiyor.

 

***

 

Bakan Nebati bir twit atmış : “Senin için çalışmaya, senin için yorulmaya, güzelliğini gelecek çağlara ulaştırmak için koşmaya devam edeceğiz.” 

Ben utandım bu twit’i görünce. Neden derseniz bunu Türk milletine, ülkeye falan söylemiyor, Cumjurbaşkanı Erdoğan’a söylüyor! Twitinin altında Erdoğan’ı öven “Sen bir aşk olsan Yunus’un göğsünün kafesinde yaşardın” temalı bir klip…

Biz Türk halkı olarak kalabalık ediyorsak kusura bakmayın…

Tamam, o koltuğa oturtana methiyeler düzmesi var olma sebepleri ama… Ne yapıyorsunuz? Gerek var mı bu kadar abartıya?

Anladık en çok siz seviyorsunuz eyvallah da kendisini görünce söyleyin… Yazıyla kamuya ilan etmeyin… Belli bir ağırlığınız olsun.

Şu ekonominin haline baksanıza birlikte ne hale getirdiniz… Herkesi kaybettirdiniz. Gurur mu duyuyorsunuz? O koltuk boş olsaydı bundan kötüsü olmazdı.

 

***

 

Bilimsel bir araştırmanın yayımlanan sonuçlarına göre; “Niteliksiz insanlar, durumlarının farkında olmazlar ve özeleştiri nedir bilmezler. Kendilerini ve niteliklerini abartma eğilimi gösterirler. Nitelikli insanların değerini anlamaktan acizdirler. Niteliksiz insanlar, kendilerinden öylesine emindirler ki, ikna edilemezler.”

Yukarıdaki araştırmanın sonuçlarını irdeleyen bilim insanlarının da belirttiği gibi, yaşadığımız çatışmalar; ideolojiler, dinler ve ülkeler arasında değildir. Savaş; bilgi ile cehaletin, sağduyu ile önyargının savaşıdır. Konuşulanları ve yazılanları dinlemeden, okumadan ve anlamadan önyargılarını ve cehaletlerini ortaya koyan “insan”ların bol olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Her sorunun bizimkileri ve ötekilerini yaratmada mahir bir toplumuz. Bireysel kimliklerin bastırıldığı, fertlere nefes alacak alan bırakmamacasına hâkim olduğu bir ortamda, kutuplaşma, sosyallikle cazibe kazanıyor. Katıldığımız sürüde, kendimizi daha güvende, daha mutlu hissediyoruz. Sürüdaşlarımızın haklılığımızı biteviye onaylanmasının gururunu, çıkışlarımıza takdirin hazzını yaşıyoruz.

 

Ne var ki, sosyal bahtiyarlığın sürmesini düşman ötekine borçlu olmak bir açmazdır. Ama kutuplar, bu borcu zevkle eda eder. Her cenahın bileyici ve körükçüleri kendilerininkilerden çok düşman belledikleri ötekilerin yelkenlerini şişirir.

 

***

Taraf olmanın en hoş yanı, düşünme külfetinden kurtarmasıdır. Size düşen, tarafınızdaki kabulleri savunmaktan ibarettir. Karşıdakilerin söylem ve eylemlerinin sizde karşılığı yoktur. Nasılsa bizimkilerin her söylediği, her yaptığı doğru; ötekilerinse her şeyleri yanlıştır! Bizimkilerin ayan-beyan yanlışlarına mazeret üretmekte, ötekilerin su götürmez doğrularına kulp takmakta zorlanmayız!

 

Bu yaklaşımın kaçınılmaz sonuçlarından biri, pozisyonumuzu ne söylendiğinden, ne yapıldığından çok, kimin söylediğinin veya yaptığının belirlemesidir.

 

Akıl birazcık başını kaldırdığında, limbik sistemin beyin kabuğuna ipoteği devreye girip bizimkilerde hikmet, ötekilerde hinlik bulma ferasetini gösteriverir.

 

Bunun nasıl mümkün olabildiği üzerinde düşünülmeye değer bir mevzuudur. Amerikalı toplum yazarı Eric Hoffer “Değişim Sancısı” başlıklı kitabında şunları söyler:

 

“Asıllarına sahip olamadığımız şeylerin yeterli miktarda ikamesini elde etmemiz asla mümkün değildir. Kendimizi makul ölçüde iyi bulmak ve vasat bir kendine güvene sahip olmak bize yetebilirse de, kutsal bir davaya olan inancın aşırı ve uzlaşmaz olması gerekir. Bir ulus, bir ırk, bir lider veya bir partiyle özdeşleşmekten doğan gurur, aşırı ve küstahçadır. İkame bir şeyin asla organik bir parçamız olamayacağı gerçeği, o şeye bağlılığımızı tutkulu ve hoşgörüsüz kılar.”

 

Demek ki kırılan milli gurur, öz güven eksikliği, bireysel itirazları baskılamak ve sosyal yapıları kuvvetlendirerek kitlelerin dizginlerini ele almayı arzulayan liderlere müthiş imkânlar sağlayabiliyor!

 

Ancak, toplumların karşı konulmaz bir biçimde kutuplara çekildiği toplumlarda alternatiflere yer yoktur. Bir tek doğrunun varlığına, onun da savunduğu olduğuna inanıp bundan kuşku duymayanlar için başka türlüsü de olamaz.

 

Alternatif; ihanet, sapma, döneklik, takiye demektir. Limbik sistemin öyle tuhaflıklara tahammülü yoktur.

 

***

Hoffer aynı kitabında Çin, Hindistan, Endonezya gibi Asyalı milletler için de şunları söyler:

 

“Özgürlük ve adalet mi istiyorlar? Hayır. Doğunun tamamını kuşatmış olan bu patırtı, bir gurur arayışının ifadesidir. Asya’daki yığınlar, gurura duydukları açlığı yatıştırmak için her türlü ekonomik çıkarı ve hatta hayatlarını feda etmeye hazırlar. Bu ağzı alabildiğine açık insanlar denizi, ekonomik sıkıntılar ve beklentiler için değil, meydan okumak için kükrüyor. ../.. Kendine güven duygusunun ve öz-saygının ulaşılmaz görünmesi durumunda, yeni bireyleşmiş kişi, tahrip gücü yüksek bir patlayıcı halini alır. Mutlak bir gerçekliğe sarılmak ve kendini bir liderin veya bir topluluğun -bir ulus, bir cemaat, bir parti veya bir kitle hareketinin- yaptığı olağandışı şeylerle özdeşleştirmek suretiyle bir değerlilik ve kendine güven duygusu oluşturmaya çalışır.”

 

Eğer kutuplaşmanın ve kitlesel bir cinnetin bizi sürükleyeceği felaketten kurtulmak istiyorsak milli onuru istismar etmeyi bırakıp “öz güvenli ferdi” yeniden inşa etmek zorundayız.

 

 

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER