Salı, Mayıs 14, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıProf. Dr. Garip Turunç Yazdı: ''Sokrat ve Medya''

Prof. Dr. Garip Turunç Yazdı: ”Sokrat ve Medya”

Felsefenin babası sayılan Sokrat’ın yetmiş yaşlarında mahkemeye çıkarılmasının, ölümle yargılanmasının ve zehirle öldürülmesinin hikayesi bilinir. Tarihteki binlerce adaletsiz yargılamalardan biridir. Onu böylesine hatırlanır ve farklı kılan, sözlerinin gücünden ziyade savunma metnini ölümünden beş yıl sonra kaleme alan Platon’un ifade gücüydü belki de.  Son bölümde, Sokrat yargıçlara şöyle seslenir:

“Bundan sonra, bana hüküm giydiren sizlere bir kehanette bulunmak istiyorum. Çünkü yaşamdan ayrılmak üzereyim ve bu an, geleceği en iyi gördüğüm andır. Yaşamlarınızın hesabını vermekten kurtulma umuduyla mahkum ettiniz siz beni, oysa tam tersi gelecek başınıza göreceksiniz. Çünkü insanları öldürerek, kötülük içinde yaşadığınızın yüzünüze vurulmasını engelleyeceğinizi sanıyorsunuz. Denetçilerden kurtulmanın, ne etkin ne de onurlu bir yolu bu; en güzeli ve en kolayı, başkalarının ağzını kapatmak yerine, olabildiğince kusursuz kılmaya çalışmaktır kendini.”

Kendisini bu şekilde savunup ölmeyi, aşağılık şeyler yapıp yaşamaya yeğ tutan Sokrat, yazmanın gereğine inanmayan, konuşma yoluyla gerçeği arayan ve öğretisini aktaran bir felsefeciydi. Ve insanları, ‘düşünmeye’ çağırdığı için cezalandırıldı, idam edildi. Eğer Platon tarihe bir ‘insanlık dersi’ olarak geçen bu savunmasını ‘sözden’ yazıya aktarmasaydı ‘gerçek’ kaybolur muydu? Sanmıyorum belki başka türlü hikaye edilirdi ama bir biçimde yine iz bırakırdı.

Bugün gerçekleri yazdığı, insanları o gerçekler üzerine düşünmeye çağırdığı için işine, hukuka, adalete, kendisine saygı duymayan yargıçlar tarafından cezalandırılan gazetecilerin akıbetini dehşetle izliyoruz. Tarihimizde devlet eliyle çıkarılan ilk gazeteden bu yana (1828)  toplum her türlü sansüre, yasağa, haksız, hukuksuz cezalandırılmalara tanık oldu aslında. Ancak 2022’te hâlâ ve giderek yükselen bir ivmeyle artan bu baskıcı otoriter düzen, sözün, yazının, gazetecilik mesleğinin neden ‘onurlu’ olması gerektiğini düşündürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” sunumunda demokrasi ve mutluluk vaat ettiği saatlerde, gazeteci Ümit Zileli, kitap fuarı için gittiği İzmir’de uçaktan inerken, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu’dan polisler tarafından, nışanlısın yanında gözaltina alınıyor. Zileli, pazartesi akşamına kadar İstanbul’da savcılığa gitmek şartıyla serbet brakılıyor. Zileli sadece bir örnektir. “Gelecek yüzyıl için katılımcı demokratik cumhuriyet vaat eden” ülkemize, son 7 yılda Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla 160 bin 169 soruşturma açıldı, 2 bin 627 hapis cezası verildi.

Devletin ‘sırrını’  saklamak bu coğrafyanın en eski ve köklü zaaflarından biridir. Orwell’in o meşhur söylemindeki gibi “Gazetecilik başkasının yayımlamak istemediğini yayımlamaktır. Onun dışında her şey halkla ilişkilerdir” çünkü. Ya da Alain de Botton’un son kitabı ‘Haberler’de Hegel’den yaptığı alıntının işaret ettiği gibi “Sabah gazete okumak gerçekçinin sabah duasıdır”.

Modern dünyada ‘sosyal medya’yla okurun gerçekle ilişkisi doğal olarak bozuldu. Gerçeği aktarmanın dili, yöntemi, sistemi de büsbütün değişti. İletişim teknolojileriyle küreselleşen dünyada artık herkes görüş bildirebiliyor, yorum yapabiliyor, bilgi aktarabiliyor.  Bu da doğal olarak haber alma özgürlüğünü kullanmak isteyenlerin zihnini iyice bulandırabiliyor. Ama hâlâ soru aynı; sosyal medya platformlarında düşüncelerini ifade ettiği için hakkında soruşturma başlatılan, evleri aranan gazeteciler, vatandaş yeterince özgür mü? Haberi topluma aktarma yöntemleri değişse de gerçeğin dili, sesi, muhtemel etkisi ve geleceği biçimlendirme gücü hiç değişmiyor.  Sokrat’ın iki bin beş yüz yıl evvel yargıçlara fısıldadığı hakikat, bugün hâlâ geçerli çünkü: “En güzeli başkalarının ağzını kapatmak yerine, olabildiğince kusursuz kılmaya çalışmaktır kendini”.

Sadece insan türüne özgü olan sözle, dille, yazıyla ebediyete kavuşma mucizesini, o büyüleyici yeteneği yaşarken unutuyoruz. Umudumuzu, düşüncelerimizi, hayallerimizi, duygularımızı, kültürümüzü ve ‘gerçeği’ aktaran ‘söz’ün yasaklanmasına karşı mücadele etmek her şeyden evvel ve öte bir insanlık onuru ve meselesidir.

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER