Vicdan kavramı; akıl, sağduyu, adalet ve merhamet (acıma) duygularının toplamı olduğudur. Bazı Batı dillerinde vicdan (concience/consience), bilinçle eşanlamlıdır. Vicdan kavramının (olgusunun) ne ölçüde akılla, ne ölçüde inanışlarla ilgili olduğu konusu gerçekten düşünüp irdelenmeye değer.
Türk yazar ve iş adamı Hanri Benazus, “En Güçlü Tanık Vicdan”isimli kitabında vicdanı şöyle tanımlamakta. “Vicdan; kendi kendimizi suçlayabilme, sorgulayabilme, direnebilme ve gerektiğinde savaş açabilme, kendimizi kendimize tanık edip, kendi kendimize ceza kesme üstünlüğüdür.”
İnsan olarak evrenin bir yansıması olduğumuzu unutarak, egolarımızın, hırslarımızın, çıkarlarımızın ve gücün peşinden gittiğimiz, vicdanımızı hayatımızdan uzaklaştırdığımız bir dünya yaşanabilir olur mu? Vicdanın içimizden gelen sesini bastırmadan, sevgiyle yaklaşmakla, sorumluca davranmakla, empati yapmakla dünyayı yaşanabilir kılabiliriz. “Görevini tam yerine getirmemiş olan vicdan yarasına, ne mazeretin çaresi, ne ilacın şifası çare getirmez.” (Mevlana)
Biz neysek onu yaşıyor ve yaşatıyoruz. Hayata ve insanlara tebessüm etmek, kendimize de kahkahalarla gülmek, sevecen, önyargısız ve vicdan sahibi olmak, güce, zorbalığa, nefrete, kin ve intikam duygularına üstün çıktığı zaman, dünya müşterek yaşanabilen bir insani değer alanı haline gelebilir. Ünlü İngiliz filozof, politik ekonomist John Stuart Mill’e göre; “İnsanlar kötülüğü arzuları kuvvetli olduğundan değil, vicdanları zayıf olduğundan dolayı yaparlar.”
Vicdan, insanın tek gerçek dostudur. Vicdanını dost bil, dinle sözünü. Ve bir gün aklın ile vicdanın arasında kalırsan eğer, vicdanını seç! Çünkü aklın çıkarlarını korur, vicdanın ise insanlığını.
***
Benim bu konuda özetle söyleyebileceğim, insanlığın bugün ulaşmış olduğu bilgi düzeyinde bu kavramın adalet kavramıyla tam anlamda örtüşmüş olduğudur. Buna karşılık, dinci, şoven milliyetçi vb. bilim dışı, akıldışı inanışlarla vicdan olgusunun çatışkısının acı örneklerini her günümüzde de görüp yaşamaktayız.
Dün TBMM Genel Kurulu’nda, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu‘nun,“Vicdanlarını sorgulamaları lazım. Bu kaçıncı cinayet? Aranızdan biri, Yeneroğlu vicdanını sorguladı, istifa etti. Sayın Fakıbaba, vicdanıyla hesaplaştı, istifa etti. Vicdansız olanlar ancak bu muktedire hizmet eder. Bu yapılanlar vicdansızlıktan başka bir şey değil” sözleri üzerine tartışma çıktı.
MHP Grup Başkanvekili Muhammed Levent Bülbül, Hareketimizin liderine, bu şekilde talimat ağzıyla konuşan Gergerlioğlu veya başkası olsun alnını karışlarız” dedi.

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, “Psikolojik sorunu olduğunu düşündüğümüz bazı insanların zaman zaman gelip burada konunun tamamen dışında, ezberletilmiş cümlelerle ithamlarda bulunmasını kınıyorum. Bize vicdansız diyen alçaktır” diye konuştu.
“Bu edep dışı üslubun kimseye faydası olmaz” diyen Turan, yeniden söz alarak kürsüye gelen Gergerlioğlu’na tepki gösterdi. Turan, konuşmasını sürdüren Gergerlioğlu’na yürüyerek, TBMM İçtüzüğü kitapçığını kürsüye vurdu.
***
İnançlar ve vicdan arasındaki çatışkının belirginleştiği günümüzün çoğulcu ve akılcı dünyasında, bir toplumu çevresinde bütünüyle toplayacak ortak – vicdani değerler ancak akla ilişkin değerler olabilir. Bütün bireyleri adaletli, merhametli, sağduyulu, akıllı, özetle vicdanlı ya da tam tersi bir toplum kuşkusuz söz konusu olamaz. Gerçekçi olan, bir toplumda aklın, sağduyunun, adalet ve merhamet duygularının, özetle vicdanın ağır basmasıdır. Ya da ne yazık ki bunun tersi… Yani bir toplumda akılsızlığın, sağduyusuzluğun, adaletsizliğin, özetle vicdansızlığın ağır basması… Var olan değerlerin de aşınıp yok olmaya yüz tutması…
Bir toplumda vicdanın ağır basması, bireysel ve toplumsal ilişkilerde bir dengenin de varlığı demektir. Ekonomide adaletin yanı sıra eğitim, kültür, bu dengeyi besler, güçlendirir. Yönetici güçlerin bu yönde sorumluluğu vardır. Ekonomiyi dengede tutmak ve toplumda bilimsel aklı güçlendirip yaygınlaştıracak eğitimi sağlamak… Buna karşılık yönetici güçlerin ellerindeki sınırsız olanaklarla topluma vicdansızlık (akıl – bilim dışılık, her alanda ve anlamda adaletsizlik) dayattığı ülkelerde, bunlar zaten toplumsal dengelerin bozuk, genellikle de örgütsüz ve eğitimsiz ülkelerse akıldışılık, vicdansızlık, eşitsizlik, yoksulluk, hukuksuzluk, haksızlık, adaletsizlik, şiddet dili, yukarıdan aşağıya, giderek her alanda egemen olacaktır.
Ne yazık ki ülkemiz tam olarak böyle bir yerde bulunmaktadır. Parçalanmanın, yok oluşun eşiğindedir. Buna neden olanlar kadar bu gerçeği görmeyenler, göremeyenler, görüp suskun kalan ya da hafife alanlar da gelecekte yazılacak bir Türkiye tarihinin kapkara sayfalarında yer alacaklardır.
