Perşembe, Mart 28, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıTürkiye’nin Tarikat Gerçeği

Türkiye’nin Tarikat Gerçeği

 Değerli okurlarım!Ayasofya Müzesi’nin yeniden fethedilerek cami yapılması asla ve asla ibadet amaçlı bir eylem değildir. Bu eylem; Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının 100 yıllık amaçlarına ulaşmak üzere, yani Laik Cumhuriyet’ten ne kaldıysa bütünüyle yıkıp ilga etmek için seçilmiş en önemli simgesel eylemleridir. Ve bundan daha büyük önemli bir simgesel eylemleri de yoktur.

Türkiye’de siyasal İslam’ın lideri Erdoğan şu mesajı vermektedir: “Siz Osmanlı’nın en önemli simgesel tapınağını Cumhuriyetin Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye mi çevirdiniz? Ben Atatürk imzasını da tanımıyorum ve müzeyi yeniden cami yapıyorum.”Böylece Erdoğan, Atatürk’ün rakibi olarak stratejik hamlesini yapıyor ve milyonlarca inananın gözünde ve gönlünde fildişinden bir köşk ediniyor. O artık Ayasofya’ya koşacak ya da koşmayacak milyonlar için son Osmanlı padişahı ve halifesidir!

Oysa hilafet, tarikatlar ve cemaatler dışında hiçbir Müslüman ülkenin umurunda değildir! Aslında tarikat ve cemaatlerde kimsenin İslam’ı yaşadığı yok, İslam’ı kullanıp lüks hayat yaşayanlar var! Bir de bunların değirmenine su taşıyan köleler. Sadece bu da değil! Ayasofya’da 86 yıl sonra kılınan ilk Cuma namazı rastlantıya da bakın Lozan Antlaşması’nın tam da yıldönümüne denk getirilmiştir. Aslında Osmanlı Sevr’i kabul etmiştir, Lozan’ı değil!

Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının yaklaşık 100 yıldır zırvaladığı Lozan’ın gizli maddeleri gibi gerzeklikler,  sadece olabilecek en cahil kitleler için bir gerçeklik değeri taşımaktadır. Türkiye’de cahil kitlelerin sayısı az değildir. Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının tabanda söyledikleri ve şimdilik en tepede özel sohbetler dışında dillendirmedikleri gerçek şudur: Lozan’da Atatürk ve İnönü İngiltere’nin istediklerini yaparak bu Müslüman toplumu dininden çıkarmak için ‘Laiklik’ projesini ve daha birçok dinsizliği kabul etmiş, gizli maddelerle de memleketi satmışlardır. Ayasofya’nın müze yapılması da bunun parçasıdır.

Elbette baştan aşağı zırva ve sahtekârlık ürünü olan bu fikirler gerçeğin tam da başının üzerine dikilmektedir. Ama önemli olan gerçek değildir; yalandır ve yalan iktidardadır. Onun için Ayasofya, Lozan Antlaşması’nın 97. Yılında kıytırık Lozan kutlamalarına bile tahammül edemeyerek yasakladıkları bu günde ibadete açılırken aslında Lozan’ın da yırtılıp atıldığı mesajı o kadar net şekilde verilmektedir ki, yine eşzamanlı olarak, artık 100. Yılında bir Atatürk Cumhuriyeti kalmayacağının, ne kaldıysa yıkılacağının; yani taarruza geçildiğinin mesajıdır.

Bu mesaj,  bugün karşı devrimin 200 yıllık muhalefet tarihinde ilk kez gerçek anlamda iktidar olduğunun da mesajıdır. Bu mesaj, Milli Selamet Partisi’nin (MSP) 12 Eylül bahanelerinden biri olan Konya Mitingi’nin içerdiği mesajın bin katı güçlü bir mesajdır. Bu mesaj, Ayasofya’nın yeniden fethedilmesiyle ilgilenmeyen İslam ülkelerine, Ayasofya’nın cami yapılmasına karşı çıkan Arap ülkelerine değilse de Majestelerinin çeşitli servislerinin ortak imali ‘Müslüman Kardeşler’ yani ‘İhvan’ cemiyetine mesajdır. Dört parmak işareti yapılacaktır. Bu mesaj tam olarak ‘Genişletilmiş Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin (BOP) gerçekleştiriliyor olduğunun mesajıdır.

Bunun sonunda, AKP iktidarının bilerek ya da bilmeyerek bu ülkeyi korkunç bir künde durumuna düşürmesi gelecektir. Lozan ilga edildiğinde tek seçenek Sevr’dir. Tüm bunlar Laik Cumhuriyeti yıkmak ve İslam devletine dönüştürme çabasıdır.

Lami cimi yok! Türkiye’de 1925’te yürürlüğe konulan 677 sayılı ‘Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu’ hiçe sayılmaktadır. Bu iktidar döneminde tarikat-siyaset ilişkisi iç içe girmiştir. Oysa bu yapılar, din ve devlet düşmanı olduğu için yasaklanmıştır. Özellikle de son yıllarda tarikatlarda cinsel istismar skandallarının ardı arkası gelmiyor. Ayrıca tarikatlar cinsel istismar yuvalarına dönmüştür.

Türkiye yarılmıştır. Türkiye,  AKP iktidarı tarafından ‘Ümmet’ ve ‘Cumhuriyet’ kitleleri olarak ikiye ayrılmıştır. AKP ümmet ve ümmet inşası için vardır. Bu ‘Milliyetler’ çağının öncesine dönüştür. Gerçekleşmeyecektir ama ne lazımsa yapılacaktır. Yapılması da BOP gereğidir. Başta Atatürkçü muazzam kitle olmak üzere, solculardan, ümmet olmayan Türk milliyetçilerinden, emperyalist uşağı olmayan anti-kapitalist Müslümanlardan nefret edilmektedir. Yakın gelecekte üzerlerinde zaten faşizan baskılar olan bu kesimler ya tehdit edilmek suretiyle ümmetin parçası kılınacaktır ya da ‘bertaraf’ edilecektir.

Peki, Cumhuriyetçiler ve Atatürkçüler buna boyun mu eğecektir? Elbette ‘Hayır’! Bu yapıların amaçları ve programları ne olursa olsun var oluş, yaşamda kalmak programı;  Cumhuriyet’i kurmanın, kalan mevzilerini savunarak yeniden kurmalarının kaçınılmazlığında boy vermelidir. Laik, demokratik, bağımsız Cumhuriyet için hemen bugün her kesim ana mecrasında örgütlenmelidir. Bütün örgütler (siyasi partiler, STK’lar vs.) bir araya gelerek,  demokrasi ilkeleri etrafında aydınlık bir gelecek yaratmak için ortak akılda uzlaşmalıdır. Cumhuriyet ve Demokrasi Cephesi’nin asgari ilkeleri oluşturulmalıdır. Bütün baskı grupları bir araya gelmeli, eylem ve tutum birlikteliği sağlanmalıdır.

Bu aşamada,  aşılması ve ezilmesi gereken ilk barikat, Cumhuriyet ve Demokrasi cephesi saflarındaki kibir sonra da çaresizlik halidir. Hiç şüphe yok! Cumhuriyet devrimi yeniden kazanacaktır. AKP iktidarı kesinlikle hesap verecektir. Hatırlamakta fayda var: Ayasofya taarruzu AKP iktidarının elindeki en büyük simgesel ve fiili kozdu. Bu kozdan daha büyüğü ve daha önemlisi asla yoktur. AKP’nin bu kozu kullanmak zorunda kalması;  çıkışsızlığının da, çaresizliğinin de en büyük göstergesidir.

O zaman Cumhuriyet ve Demokrasi sevdalıları ilk adımı atmalıdır. Yeniden demokratik, laik, bağımsız Cumhuriyet için mücadeleye başlanmalıdır. Çünkü AKP, iktidarı bırakmamak üzere her şeyi göze almış bir kadrodur. Cumhuriyet ve Demokrasi;  Cumhuriyetçiler ve Atatürkçüler dışında yeni Osmanlıların da, siyasal İslamcıların da, hilafetçilerin de, tarikat ve cemaatlerin de umurunda değildir. Cumhuriyet, Atatürk ve Laiklik düşmanlarının hayalinde ‘İslami Devlet’ var!

Oysa toplum yeni bir enerjiye, yeni bir atılıma gereksinim gösteriyor. Çağdaş yaşam; insanları çalışmaya, bu çalışmanın yaşarken ödülünü almaya çağırıyor. Son yıllarda Türkiye, tarikat ve cemaatlerin manevi varlığından çıkar sağlamaya çalışan, çalışmaksızın onlardan medet uman odaklar haline getirilmiştir. Aslında İslami tarikatlarve cemaatler karanlık yapılardır. Tarikat yapılanması tipik bir devlet hatasıdır. Tarikat mensupları aynı görüştekileri devlette çalıştırıyorlar. Bu yapılarınbaşında bulunanlar siyasal amaçlarla ve çoğu kez dini siyasete alet ederek masum vatandaşları suça yöneltiyorlar.

Aslında bu tip yapılar, Cumhuriyet’in ilk yıllarında toplum için uygarlık yolunda engel olarak görüldüğü için,  tekke, zaviye, türbe ve tarikat gibi kurumlar ortadan kaldırılmıştır.  Bu yapılar,  uygar ve ileri bir millet olma yolunda engel olarak görüldüğü için yasaklanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti aslatarikatlar ve cemaatler memleketi olamaz! İşte bu yüzden şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük vb. birtakım unvanlar yasaklanmıştır. Bu tip yapılar, Atatürk döneminde din ve devlet düşmanı olduğu yasaklanmıştır.

Şimdilerde ise bütün tarikat ve cemaatler ahlak ve milli güvenlik sorunudur; İslam, insan ve Atatürk düşmanıdır. Daha geçen hafta bir tarikat liderinin, sosyal medyaya yansıyan ses kayıtları mide bulandırıcıdır. Bir tarikat liderinin 12 yaşında bir çocuğa yönelik cinsel istismarı sapıklıktır, şerefsizliktir. Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelen bu tür yapıların hepsi kapatılmalıdır! Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün toplum için uygarlık yolunda engel olarak gördüğü tekke, zaviye, türbe ve tarikat gibi yapılar ortadan kaldırılmalıdır. İktidar ve çevresi, tarikat ve cemaat liderlerine cesaret ve prim vermemelidir. Hem dini duygu ve değerlerimizin hem de gözbebeğimiz olan çocuklarımızın istismara karşı korunması ve tarikatlarla mücadele için,  devlet kararlılığı lazımdır.

Ayrıca şu gerçeği de herkes bilmelidir! Türkiye’de tarikat ve tekke suç olduğu için ‘cemaat’ ve ‘vakıf’ kılıfı içine saklanıyorlar. Ve Türkiye’de tarikatlar denetlenemiyor. Neden? Çünkü idari, mali ve yargı denetimi tarikatların elinde olduğu ülkede tarikatlar denetlenemez! Türkiye’nin tarikat gerçeği budur….

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER