Cuma, Nisan 19, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıAdviye Ertekin Yüksel Yazdı:  İSYANLARINI DUYUN ! 

Adviye Ertekin Yüksel Yazdı:  İSYANLARINI DUYUN ! 

Adviye Ertekin Yüksel Yazdı:  İSYANLARINI DUYUN !

Pazartesi genel tarama test sonuçlarım için , hastaneye gittim .
Şu son zamanlarda yapılan hastaneler hep yüksek yerlerde. Hastane polikliniklerine ve diğer bölümlere girebilmek için . Üç teraslamayı çıkarak varılıyordu . Yani üç taraçadan sonra hastaneye varılıyor . Şayet araba ile gelmişseniz , son taraçada park yeri varsa yorulmadan içeri geçersiniz . Değilse o insanı nefes nefese koyan merdivenleri çıkacaksınız .
Bir de bunun randevu alması , o günü bekleme var . Şayet genel tarama ise aç gitmek gerekiyor kan vermek için . O gün test sonuçları çıkacaksa . Açlığınızı gidermek için orada atıştırmalık bir şeyler almanız gerekecek . Yani hastaneye gitmek ve orada işlemleri yapmak tam bir işkence . O koridorlar kalabalık . Kim girecek sıralama neye göre yapılıyor . Hastanın aciliyeti mi ? Yaşımı ? Geliş sırası mı ? Tam bir keşmekeş.
Bir gün yetmiyor , bazı test sonuçları o gün çıkmıyor . Ertesi gün gene gel . Yani bir gün değil ancak üç dört günde bitiyor bu git geller .
Oh!! Çok şükür üçüncü gün doktora sonuçları gösterdim ve ilaçlarımı yazdırdım .
O gün hastanenin imara açılan bu semtten. Eve yaya dönmeyi düşündüm . Çünkü iki yıldır bu bahar kış arası günleri özlemiştim . Yanımda bir arkadaşla yürümeye başladık .Bir iki yarı bitmiş . Ve oturuma yeni geçilmiş apartmanların önünden geçince . Boş arsalar başlıyordu . Etrafı tellerle çevrili bu bahçelerin içinde zeytin ağaçları , portakal , limon ağaçları vardı . Aynı zamanda papatyalar , karagöz çiçekler ve kömeçler, hindibalar yeşermişti .
Durdum ve baktım o bitkilere . Sanki benim bakışım onları dillendirmişti . Papatyalar , kömeçler , karagöz ve diğer bitkiler:
“Bize iyi bakın bizleri belki bir daha hiç buralarda göremeyeceksiniz” der gibiydiler . Melul mahzun bu bitkiler .
“Bakın bakın burçaklar  , zambaklar , gelincikler, sümbüller , nergisler yok artık . Belki seneye burada portakal çiçekleri de zeytin çiçekleri de kökten yok olacaklar .
Bakın ! Bakın ! Toprak bile göremeyeceksiniz belki de tanımak için . Tabii toprak olmayınca ne ekip ne biçeceksiniz iyi bakın!” der gibi sesleniyorlardı .
Oradan bir küçük  boylu yaban pancarı . Toprakların rengini iyi algılayın . Kırmızıdır , beyazdır , kara renklidir . Bizi örten şu şeytan işi betona bakın bir de . Su ile karılır . Kum ilave edilir .Buz gibidir . Hem yerde hem duvarda . Taş idi , tahta idi evler çok yapılar . Ne demiş atalar “taş , tahta toprak mekanın kendisi” diye.
“Kendimize yetmeyeceğiz” dedi ordan . Zeytin ağacı . Portakal çiçeklerimin kokusunu duymak  için  nerelere gideceksiniz kim bilir?
İçim ezildi, bunları duymuş gibi içim ezildi .Onlara baktıkça  gözlerimden indi sicim gibi yaşlar .
Daha kendimi toparlamadan bir kedicik kirlenmiş tüyleri , ucu kopmuş kuyruğu ile miyavladı . Aç olduğu kesindi . Kan verdikten sonra yiyelim diye yanımızda götürdüğümüz , peynirli börekten verdik o cana ! Aç yorgun kedicik mırlayarak yemeyi sürdürüyordu . O arada biz  onu seyrederken . Bir yaşlı bey yanımıza yanaşarak:
-Kolay gelsin dedi .
-Buyrun amca dedi Arkadaşım .
-Ah! Kızlarım ah ! Bu yavrulara kedi ve köpek olsun çok üzülüyorum çok dedi . Ben :
-Çok haklısınız  . Bu canların da yaşam hakları var dedim . Adam:
-Bunlara tuvalet için toprak bile yok artık Kaldırım kenarlarına ağaç dikiyorlar . O ağaçların dibindeki toprağı bile çakıl taşları ile kapatıyorlar .
Her yıl yenilemesi yapılan kaldırımlar yükseldikçe yükseldi . İnip çıkmamız biz yaşlılar için zorlaştı .
Komşu Naime hanımın evine  dört merdivenle çıkılırdı . Şimdi aynı eve dört merdivenle iniliyor . Biz bunları konuşurken bir başka beyefendi ,
Televizyonu ışıksız seyrediyoruz diyerek lafa girdi .
Böyle konuşmalar sürüp giderken kendimizi bir okulun önünde bulduk . Okulun önünü çok kalabalık olunca . Ben bu kalabalığın nedenini sordum bir bayana ..
-Okul dağılacak . Çocuklarımızı almaya geldik . Arabalar da servis arabası . Çocukları evlerine götürecek . Polis de görevli dedi .
“Aman Allahım” dedi Arkadaşım .
“Yaa biz çok güzel bir zamanda yaşamışız “.
Bu kalabalığı zorla geçtik . Evin yakınındaki parka kendimizi zor attık .
Ne günlere kaldık derken
Bir gurup genç ellerinde sigara , boyundan çıkan kıravatlar kollarında dolanmış . Bağıra çağıra gülerek geçtiler .
Yaaa biz ne oluyor demeye kalmadı parkın içinde koşturan. Başı boş bir at koşturmaya başladı . Biz ikimiz korkarak arkaya doğru çekildik . Karşıdan bir adam
-Korkmayın bir şey yapmaz dedi . Biz oturma yeri olarak yapılmış üstü kapalı çardaklara doğru yürüdük .
Bir de ne görelim ! Çardak içindeki divanların minderleri yırtılmış . Masaları kırılmış . Bahçedeki her şey kırılmış . Bir köşedeki hayvanlardan sadece gözümüze tavus kuşu çarptı . Aman ALLAHIM Bize ne oldu ? Biz nasıl böyle olduk . Kendi malımızı kendi gözümüze parmak sokar hale geldik .
Hayırrrr! Diye haykırmak geliyor içimden . Kendimi zor zapt ediyorum . Bu park bir camiinin bitişiğindeki bu park  ben ilk okulu bitirdiğim yıllarda hatta 1968 yılına kadar mezarlıktı . Şimdilerde bir park .Fakat ne park ne de mezarlık . Bildiğiniz mezbelelik . Hemen karşısında 100 m mesafede ise devasa bir AVM .
Ve karşısındaki de Mühendislik Fakültesi .
Fakat burasını hiç mi gören yok ? Keşke yürümeseydim ve bu güzel şehrin bu yanlarını görmeseydim . Hemen yanından geçen DSİ’ nin yaptığı su kanalının halini de görmeseydim . İçinde ne istersen var kanalı olmuş .
Bize ne oldu ? BÜYÜK İSKENDERİN kurduğu bu kente ve insanına ne oldu . Bir bilen varsa bana biri desin !!!
ÜZGÜNÜMMMM!
RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER