Çarşamba, Mayıs 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaGenelBitsin Bu Hasret Diye Ağlayanlar CHP’ye Dil Uzatamaz

Bitsin Bu Hasret Diye Ağlayanlar CHP’ye Dil Uzatamaz


Anayasa komisyonunda konuşan CHP Hatay milletvekili Serkan Topal, TBMM içtüzük değişikliğine ilişkin olarak AKP ve MHP’ye uyarılarda bulundu.
Milletvekili Topal, “Şimdi, yıl 2002, gazete manşetleri “adalet” diye yazıyor. Yıl 2002, gazete manşetleri “kalkınma” diye yazıyor. Yıl 2002, “Barış, huzur, refah, işsizlik bitecek, bir daha OHAL olmayacak.” diye gazeteler manşet atıyordu. Hatta yorumcular o dönemlerde Türkiye’nin dünyada bir numara olacağını iddia ediyorlardı. Neye göre iddia ediyorlardı? O dönem gelen iktidarın verdiği sözlere göre iddia ediyorlardı. Özellikle en önemli noktalardan bir tanesi, “Terör bitecek.” diyorlardı. Oysa zaten 2002 yılında terör bitmişti. Üç beş yıl geçiyor, ondan sonra terör yükseliyor” diyerek başladığı konuşmasında FETÖ sürecine değinerek, “Şimdi, 2010 yılına kadar bütün iktidarın milletvekilleri kürsüde, televizyonlarda “Hoca Efendi, Hoca Efendi” diye, “Bitsin bu hasret, gelsin.” diye ağlayanlar da oluyordu. 2010 yılında bir referandum süreci… İç Tüzük’e nasıl gelindi, ben onu anlatmaya çalışıyorum Sayın Başkan. Şimdi, ben İç Tüzük’ü anlatacağım ama… sürekli sözümü kesiyorsunuz, Şimdi, Sayın Başkan, burada dahi millî iradeyi gasbetmeye çalışıyorsunuz. Bu gündem nasıl geldi? Ben tarihi anlatmaya çalışıyorum. Bırakın da millî irade sonucunda seçilen milletvekilinin burada konuşma hakkını da gasbetmeyin lütfen. FETÖ’yle iç içe olan insanlar, FETÖ’ye dalkavukluk yapan insanlar, zamanında neredeyse her yerini öpen insanlar, şimdi utanmadan, ahlaksız bir şekilde çıkıp, “Efendim, CHP FETÖ’yle iş birliği yapıyor.” Haddinize değil! Terbiyesizliktir, ahlaksızlıktır bu! Yalancılıktır bu! Siz neden rahatsız oluyorsunuz? Eğer terör örgütünü lanetliyorsak, terör örgütüne yardım ve yataklık yapanı lanetliyorsak ve birileri bundan rahatsız oluyorsa neden rahatsız oluyor? İç Tüzük’e gelmeden önce neler yaşandı Türkiye’de, benim bunları tutanaklara geçirmem lazım. Sayın Başkan, lütfen, kimse de bundan rahatsız olmasın” dedi.
Ben Halkın Noteriyim, Doğruların Noteriyim
CHP Milletvekili Topal, “İşleyen demokratik bir Parlamento mu istiyoruz, yoksa sipariş üzerine kanun yetiştirme telaşı içerisinde tek sesli bir noter mi istiyorsunuz? Ama maalesef, o tek sesli noter üyelerinin şu anki tek işi, mevcut olan ana muhalefetin sesini kısmaktan da öte sadece noterlik yapıyorlar değerli arkadaşlar, bu konuda da hem Başkanımızı hem de yanındaki üyeleri kınıyorum, bir kez daha kınıyorum” dedi. İstanbul Milletvekili Markar Eseyan’ın ‘Sensin noter! Saygılı konuş!’ demesi üzerine CHP Milletvekili Topal, ‘ben halkın noteriyim, ben doğruların noteriyim’ Bakın, biz doğruların yanındayız” dedi.
Muhalefetin Susturulduğu Yerde Demokrasiden Bahsedilemez
Konuşmasına içtüzük hakkındaki görüşlerini açıklayarak devam eden Topal, “İç Tüzük, Meclisimizin çalışma düzenini ve işleyişini belirleyen ana hukuki bir metin olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu Parlamentonun çalışma kılavuzu, yol göstericisidir ve o nedenledir ki üzerinde yapılacak değişiklikler aklıselimle düzenlenmeli ve ileride demokrasimizi açmaza sokacak bir netice vermemesine özen gösterilmelidir, iktidardan beklentimiz odur.
Genel tanım noktasında bir uzlaşı olmakla beraber, nasıl bir Meclis istendiğine bağlı olarak nasıl bir İç Tüzük sorusuna verilen farklı yaklaşımları barındıran cevaplar çerçevesinde başlıyor asıl sorun aslında burada. Genel Kurul, komisyonlar, Başkanlık Divanı, Danışma Kurulu, siyasi parti gruplarının Meclis çalışmaları, milletvekillerinin yasama sürecine katılımları, kanun teklifi ve önerge verme hususları, konuşma süreleri gibi yasa yapım ve denetim süreçlerinin tamamı İç Tüzük’le tanzim edilmiş.
İşleyen demokratik bir Parlamento mu istiyoruz, yoksa az önce de belirttiğim gibi gerçekten el kaldırıp indirilen bir Parlamento mu? Aslında, bu değişiklik teklifinin üzerine kurulduğu asıl tartışmanın, tamamen muhalefetin sesini kısma olduğunu düşünüyorum. Teklifin gerekçesinin hemen ilk satırlarında dört yıldır uygulanan bir İç Tüzük’ten bahsediliyor. Oysa, İç Tüzük’te yaklaşık 14 defa değişiklik yapılmış ve kapsamlı bir şekilde yapılmış. Esasen, bugün İç Tüzük tartışmalarının alevlendirilmesinin ana unsuru, maalesef -bir daha altını çizerek söylemek istiyorum- iktidar farklı seslere, aykırı seslere tahammül edemiyor.
Oysa demokratik bir hukuk devletinde, yasama organı üyelerinin, yasama faaliyetinin asli unsuru olan milletvekillerinin görüşlerini ifade etmelerinin engellenmeye çalışılması hiçbir şekilde, hiçbir demokratik devlette, hiçbir sosyal hukuk devletinde kabul edilemez, teklif edilmesi dahi kabul edilemez. Bu yüzden de zaten teklifin birçok bakımdan Anayasa’mıza aykırı olduğunu burada birçok hukukçu arkadaşımız da ifade etti, ben de bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Çağdaş demokrasilerde, gelişmiş demokrasilerde yasa yapıcıların siyasi tercihlerin ve kararların oluşumu sürecinde mümkün olan maksimum ölçüde görüşlerini ifade edebilmeleri, iktidar ve muhalefet partileriyle milletvekillerinin seçmen önündeki sorumluluklarının en tabii sonucudur. Yasama işlevi yerine getirilirken muhalefet milletvekillerinin susturulmaya çalışıldığı yerde demokrasiden asla bahsedilemez.
Benden başka herkes yanlış biliyor anlayışıyla ülke yönetilemez. Eğer öyle bir anlayışla ülke yönetmeye kalkarsanız, bu ülkeye geçmişte iktidarların ve iktidarınızın yaşattığı acıların bir benzerini yaşatırsınız ve maalesef, özellikle son dört beş yıl içerisinde bu acıları yaşıyoruz. Hatta çok uzağa gitmeye bile gerek yok.
Bakın, az önce de ifade ettim, bir kez daha ifade ediyorum: 2010 tarihinde Anayasa değişikliğinde, değişikliklerin görüşmeleri esnasında Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak biz tam ve anlaşılır bir şekilde ifade etmemize rağmen maalesef olanak vermediniz. Vermemekle birlikte bizim düşüncelerimize kulaklarınızı tıkadınız ve maalesef, FETÖ darbe girişimine zemin hazırlayan en önemli tarih 2010 tarihiydi. İşte o gün bu görüşmeler gibi ana muhalefetin sesine kulak vermiş olsaydınız o gün o zemin hazırlanmayacaktı.
Elbette ki Parlamento yasa yapacak, vatandaşın yararına olacak çağcıl düzenlemeleri kanun marifetiyle hayata geçirecek. Buna bu çatı altında kimsenin itirazı olacağını kıymetlendirmiyorum. Parlamento bunu yaparken, milletvekilleri diledikleri kadar konuşacak, işi yokuşa sürecek de asla demiyorum, elbette kurallar içerisinde yapılmalı. Bunların düzenli bir şekilde yapılması gerektiğini zaten hepimiz çok iyi biliyoruz ve bunu destekliyoruz. Ancak, mevcut hâliyle bile muhalefet milletvekillerinin meramını anlatmakta zorluk çektiği bir İç Tüzük gerçeği varken kalkıp bunun daha gerisinde bir düzenlemenin arkasında durmak demokrasi inancıyla bağdaşmaz.
Parlamentodaki Temsil Gücü Aritmetik Olarak Azalan Bir Muhalefet Partisi Neden Bu İçtüzük Değişikliğine Evet Der?
Hele -bunu sataşmak mahiyetinde asla söylemiyorum- teklifte imzası olan ve bir süredir her geçen seçimde Parlamentodaki temsil gücü aritmetik olarak azalan bir muhalefet partisinin bu teklife imza atmış olmasını anlamak gerçekten zor. Şimdi, bir siyasal parti olarak kendi milletvekillerinin kürsüde memleket meseleleriyle ilgili daha fazla söz sahibi olması hakkından neden, niçin vazgeçerler.
Şimdi şunu anlatmaya çalışıyorum Sayın Başkan: Bir hata yapıyorsunuz. 2010 yılındaki hatayı 15 Nisanda yaptınız ve şu anda sizler de, sizlerle birlikte imzası olanlar da, destek verenlerin hepsi de hata yapıyor. Bu yüzden gece eve gittiğimizde lütfen 2010’u düşünün, 15 Temmuzu düşünün, 15 Temmuza nasıl gelindi, onu düşünün.
1,5 Milyon Nüfuslu Hatay’ın Sorununu 3 Dakikada Nasıl Anlatayım
Eğer gerçekten mesele vatansa, eğer gerçekten mesele milletse, eğer gerçekten mesele bayraksa –samimi bir şekilde söylüyorum- ilk önce ben ölmeye hazırım, ilk önce savaşmaya ben hazırım, ilk önce ben ve partim, ben ve bütün milletvekili arkadaşlarım. Bizim bilmediğimiz bir şey varsa lütfen söyleyin. Mesele neyse biz de destek verelim ama biz hâlâ anlamış değiliz. Tek bir sorun var: Burada muhalefetin sesini kısmak, kısmanın dışında ne var? Şimdi, ben Hatay’la ilgili bir sorunu bir dönem boyunca sadece bir defa mı çıkıp anlatabileceğim? 1,5 milyon nüfuslu Hatay’ın sorununu ben üç dakikada mı anlatacağım? Şimdi, ben size soruyorum Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım, az önce itiraz eden değerli milletvekili arkadaşım, ben size şunu söylüyorum: 1,5 milyon nüfuslu, hatta genç işsizlik oranının yüzde 24 olduğu, 400 bin Suriyelinin olduğu Hatay’ın sorununu üç dakika da ben nasıl anlatabilirim, ben bunu nasıl anlatabilirim? Ben Hatay’ın sorununu burada üç dakikada –ben size soruyorum- nasıl anlatabilirim? Soruyorum
Konuşmasını bitirirken oyun teorisi örneği veren Topal “John Nash’ın Oyun Teorisi’ndeki eşler arası çatışma yaklaşımını iktidar-muhalefet çatışmasına benzetiyorum. Yani eşler çatışmasında her bir eşin birisinin futbol maçına ya da diğerinin operaya gitme şeklinde iki seçeneğe sahip olması fakat kadının operaya, erkeğin ise futbol maçına gitmek istemesi söz konusu olunca arada bir çatışma oluyor. Şimdi, her ikisi için de iyi olan sonuç, kesinlikle değişimli olarak birlikte aynı yere gitmeleri hem aileleri için hem çocukları için nasıl yarar sağlayacaksa burada da hem muhalefetin hem iktidarın mutlaka aynı anda aynı soruna birlikte çözüm üretebilmelerinin milletin yararına olacağı kanaatindeyim” dedi.

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER