Salı, Mayıs 21, 2024
No menu items!
Ana SayfaGenel"Çevrenin korunması dikkate alınmak zorunda”

“Çevrenin korunması dikkate alınmak zorunda”

İskenderun Çevre Koruma Derneği Yönetim Kurulu adına Başkan Nermin Yıldırım Kara 5 Haziran Cevre Günü Nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada” Günümüzde mevcut siyasi irade, doğal kaynakları yok edecek ormanları ve zeytinlikleri rant yaratmak adına ortadan kaldıracak, kıyıların yağmalanmasını hızlandıracak, kirlilik üretecek teknolojileri, termik ve nükleer santralleri ülkemize getirecek yasal düzenlemeler ve yatırımlara hiçbir çevre kaygısı gütmeden hız vermektedir” dedi
Kara Yazılı Açıklamasında daha sonra şu görüşleri dile getidİ.
Temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamak temel bir insan hakkı olarak kabul edildiğinden, çevrenin korunması da yaşamsal bir zorunluluktur. Gelecek nesillere temiz bir çevre bırakmak için kirlenmeleri önleme ve doğal yaşamı korumak gerekmektedir.
Küresel ısınmanın birinci sorumlusu fosil yakıt kullanmaktır. Ne yazık ki bu alana yapılan yatırımlar sürmektedir. Fosil yakıt kullanımı yüzünden bölgemizde yaşanan en önemli çevre sorunu ise İskenderun Körfezine yapılması planlanan kömürlü termik santrallerdir.
Maden Kanunu ile yasallaştırılan vahşi madencilik faaliyetleri, orman işgallerini destekleyen, ormanlık alanları talan eden yanlış politikalar, sulak alanların kirletilmesi ve kurutulması, suyun ticarileştirilmesi girişimleri, vadilerimizi susuz ve bereketsiz bırakacak HES projeleri, son yıllarda giderek artan çevre sorunlarının sadece bir kaçıdır.
10.06.2011 tarihinde bölgemizde kurulmak istenen 8 adet termik santralin üretim lisansı iptal davamızda Danıştay 13. Daire yürütmeyi durdurma talebimizi red etmiş, bir üst mahkeme olan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu ise itirazımızı haklı görerek davayı tekrar 13. Daireye göndermiştir.
Danıştay 13. Daire 11.06.2012 tarihli ara kararıyla davalı EPDK’dan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan ayni coğrafi bölgede bu kadar fazla termik santralin yanyana kurulmasının söz konusu olduğu bu durumda santrallerin bölgesel bazda çevreye olan zararlarının neler olacağı konusunda bir değerlendirme istemiştir.
Verilen cevapta EPDK’nın hiçbir şekilde kümülatif etkiyi hesaplamadığı bölgede yaşayan 6 milyon insan ve canlı yaşamını yok sayarak termik santral lisansı verdiği, bilimsel öngörüleri hiçe saydığı ortaya çıkmıştır.
EPDK ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verdiği bu cevap nazarı itibara alınmaksızın yürütmenin durdurulması talebimize ret kararı verilmiş, Danıştay
13. Daire de eski kararında ısrar ederek Danıştay İdari Davalar Kurulu kararının
gereğini yerine getirmemiş, usule ve kanunlara uygun bir değerlendirme yapmamıştır.
Günümüz teknolojisinde, kömürlü termik santrallerin neden olduğu asit yağmurlarını ve radyoaktif madde salınımını engelleyecek bir teknolojinin bulunmadığı düşünülürse, Doğu Akdeniz Bölgesi’nde insan ve canlı yaşamının sürmesini imkânsız kılacak şekilde hava-su-toprak zehirlenecek ve ekosistem yok olacaktır.
Ülkemizde uygulanan haliyle ÇED süreci; göstermelik, bürokratik bir prosedür olarak sonucu baştan belli bir süreç haline gelmiştir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre ÇED Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği tarihten buyana 38 bin ÇED başvurusu olmuş, bunların sadece 33 tanesi ÇED olumsuz raporu almıştır.
Enerji şirketlerinin, ne üretim lisansı talebi değerlendirme aşamasında ne de ÇED raporlarında havza ve bölge planlaması yapılmamaktadır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararlarından sonra idare tarafından yönetmelik ve yasa değiştirilmiş, ÇED süreci lisans öncesi sürece taşınmış, ön lisanstan sonra ÇED süreci ve lisanslama süreci getirilmiştir.
Mersin-Adana-Hatay arasında yaklaşık 200 km’lik sahil şeridinde 35 adet kömürlü termik santral Doğu Akdeniz Bölgesi’nde yaşayan 6 milyon bölge halkını doğrudan zehirlemek üzere işletmeye hazırlanmaktadır.
10.06.2011 tarihinde Danıştay’a açtığımız 8 adet termik santral lisans iptal davaları;
14.07.2014 te açtığımız 5 adet termik santral lisans iptal davaları;
04.03.2016 tarihi itibariyle dava açılan termik santraller dışındaki diğer lisans iptal davası 3 adet, önlisans iptal davası ise 5 adettir.
Bu davalar sadece bölgede yaşayan insanların hakkını korumayı amaçlayan davalar olmayıp, Çukurova’da yetişen tarım ürünleriyle, etle, sütle beslenen çocukları, davalı kurumun karar vericilerinin çocuklarını, lisans iptali istenen şirket yöneticilerinin ve sahiplerinin çocuklarını ve bu davalarda yürütmenin durudurulması talebini reddeden hakimlerimizin çocuklarının da geleceğini koruma amacı gütmektedir.
21 Ocak 2017 tarih 29.955 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 12.12.2016 tarihli
2016/9620 sayılı bakanlar kurulu kararı ile 141 ova büyük koruma alanı ilan edilmiştir.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı; bakanlar kurulu kararıyla belirlenen bu ovalarımız, artık tarımsal sit gibi korunacak, böylece tarımsal nitelik taşıyan bu ovalarımızın amaç dışı ve yanlış kullanımlar sonucu yok olmasını önlemek istemektedir.
Ancak, anılan kararın 1. maddesi 1. fıkrasında ovaların sınırları içierinde yer alan onaylı planlı alanlar ile bu kararın yayımı tarihi itibariyle ilgili mevzuat uyarınca tarım dışı kullanıma izni verilmiş olan alanlar birinci fıkra kapsamı dışındadır denilmektedir.
Yani, bu istisna maddesi, bakanlığın 141 ovayı koruma kararıyla çelişmektedir. Çünkü erozyon-zarar verme-kirletme gibi istenmeyen durumları oluşturma potansiyeline göre değil, sadece zaman açısından yaratılan bir istisnadır.
Kararın tümünde gözetilen KORUMA AMACINA aykırıdır.
Oysa ki; Tarım topraklarının korunması ve halk sağlığının korunması kamu yararıdır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Çevre Sorunları yalnızca Dünya Çevre Günlerinde değil her zaman vardır. Bu nedenle de Hükümetler aldıkları ve alacakları tüm kararlarında çevrenin korunmasını dikkate almak zorundadırlar.
5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde başta yöneticiler ve karar vericiler olmak üzere herkesi çevre mücadelesinde daha duyarlı olmaya davet ediyoruz.

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER