Çarşamba, Nisan 24, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıKutuplaşma Siyaseti

Kutuplaşma Siyaseti

Türkiye’de, uzunca süredir hem iktidarıyla hem muhalefetiyle bir siyasi tıkanıklık yaşanıyor. Türkiye’de siyaset dilinin ve siyasi argümanların ne yazık ki içi dolu değil. Siyaset dilinin özü sağlam değil, derinliği yok, daha çok taktiksel.  Tüm tartışmalar ‘nasıl kazanırım’, ‘nasıl kazanılır’ ya da ‘nasıl kazandı’ya dayanıyor. Memleket için neyin iyi neyin kötü olacağı yeterince konuşulmuyor.

Türkiye’de insanlar ötekileştiriliyor! Vatandaşlar birbirlerine düşman ediliyor. Ötekileştirme, ‘öteki’ ben veya bizden farklı olan ya da farklı olarak kanılmanmış olandır. Sosyal kimlik kuramı çerçevesinde ‘öteki’ genellikle önyargıları ve stereotipleri içinde barındırmasından ötürü imajları da beraberinde oluşturur. Kısaca ötekileştirme, önyargıların ve ayrımcılığın bir arada görüldüğü bir kavramdır.

Etrafımızda birçok kimse yakınıyor! Mevcut siyasi iktidar toplumun bir kısmını Türkiye’nin nüfusundan saymıyor; ‘onlar’ diye başlayarak Türkiye’nin yarısına hakaretler ediyor. İktidar karşıtlarına ‘terörist’ deniliyor.  Bizler de buna alınıyoruz!

Onun için bu kutuplaşma, ‘nasıl kazanırız’ın bir yöntemi olarak öne çıkıyor. Hal böyle olunca da kutuplaştırıcı her söylem karşıtını üretiyor. Üretilen karşıtlıklar sonuç olarak rövanş alıcı davranışlara evriliyor ve buradan da karmaşa çıkıyor. Türkiye’de siyaset ne yazık ki dışlayıcı yapılıyor. Halbuki siyaset kapsayıcı olsa, herkesi angace edici, herkesi işin içine dâhil edici olsa, diyalog ve uzlaşma merkezli olsa, o zaman ortaya daha barışçıl bir siyaset çıkar.

Anayasamıza göre, Türk milletinin birliğini temsil etmesi gereken partili Cumhurbaşkanı, bir konuşmasında, “50 milyonluk Türkiye’nin istikbalini kurtardık” demiştir. Peki, yok sayılan 30 milyon vatandaş kimlerden oluşuyor? 30 milyon insan vatandaş sayılmıyor.  Bu ötekileştirme siyaseti anlaşılabilir gibi değil zaten! Bu siyaset dilinin hiçbir faydası olmaz!

Aslında Türk siyasetinde ayrıştırıcı dil hep vardı. Gelmiş geçmiş tüm siyasi iktidarlar ve darbeciler toplumun bazı kesimlerini hep hedef göstermişlerdir. En çok da Türk Sol’u hedef gösterilmiştir. Bir de bunları dinleyip kendine görev çıkaran bazı kitleler de var. Bunun nedeni 70 yıldır yönetimde sağ iktidarların olması değildir. Toplumsal kutuplaşma, ondan önce de vardı. Örneğin: Cumhuriyet Gazetesi’nin isyan ettiler diye Kürt yurttaşları ‘yamyam’ ilan etmesi ve insan saymaması gibi…

Meselâ laiklik, bir devletin din işlerine karışmamasıdır, sadece din lanse etmemesi değildir. Tersine, dinler üzerinde baskı oluşturmasa da, bu bakımdan Türkiye hiç laik olamamıştır. Mevcut iktidar da laiklik karşıtı politikalarını önceki iktidarların mekanizmaları üzerinden yürütmektedir.

Peki, nasıl bir Türkiye istiyoruz? Öncelikle çözüm 2003 öncesine dönmek değildir.  Ondan öncesi de günümüzden çok farklı değildi. O dönemde de Meclis yine bağımsız çalışmıyor, yine liderler ne derse o oluyordu. Öncekiler de yine emperyalistlerin dümen suyundaydı. O dönemlerde de liderlerin dedikleri ve yaptıkları birbirini tutmuyordu. Efendileri ne derse onu yapıyorlardı. Çünkü o dönemlerde de ülkede yolsuzluklar ve arsızlıklar vardı. Türkiye için artık yepyeni şeyler gerekli. Bütün yurttaşları birbirine bağlayacak yeni bir heyecana ihtiyaç var!

Fazla söze gerek yok! Türkiye nüfusunun en az  %58’i kendini mutsuz hissediyorsa, Türkiye mutlu bir ülke değil, müreffeh bir ülke de değil.  Kalkınma, bir ülkenin topyekûn bilgi düzeyidir, birliğidir. Türkiye’de 16 milyon insan aç ise, ülkemizde kalkınma yok demektir.

Almanya 2. Dünya Savaşı’nda yerle bir olmuştur ama bitmemiştir; kısa zamanda yeniden ekonomik dev olmuştur. Niye? Çünkü Almanlar sanayi terbiyesine sahiptiler. Dahası da var: Her Alman yurttaşı ‘Ben ülkem için çalışırım’ diyebilmiştir. Ama halkının yarısı ötekileştirilmiş bir Türkiye’de böyle bir şey olamaz!

Türkiye’de artık yoksullar da ötekileştiriliyor!  Varlıklı ve güçlü olanlar çocuklarını okutuyor. Özellikle de iktidar çevresi çocuklarını yurtdışında okuturken, yoksul aile çocuklarına din eğitimi ve ‘şehitlik’ reva görülüyor. Bu böyle devam edemez! Herkesin kanun önünde eşit olacağı ve haksızlığa uğramayacağı yeni bir sisteme ihtiyaç var! O kadar ki, Türkiye’de artık var olmak ya da olmamak sorun haline gelmiştir. Bu iyi bir şey değil!

Nüfusu 83 milyonu aşan Türk toplumu olarak; farklılıklarımızın tümüne saygı duyan ve farklılıklarımızı zenginlik sayan bir gelecek kurmaya mecburuz! Ancak o zaman bireyler farklılıkları görmezlikten gelebilir ve benzerliklerimiz ön plana çıkar. Çünkü ötekileştirilenler,  zamanla birbirlerine yeniden sarılabilirler. İşte o zaman Türkiye ancak ‘bizler’ ve ‘onlar’ kavgasından kurtulabilir. Milletin birliğini belki bizler göremeyiz,  ama tohumlarını atarsak eğer çocuklarımız ya da torunlarımız hasat alabilir!

Hatırlatmakta fayda var: İyi bir fikre sahip olmanın en iyi yolu, birçok fikre sahip olmaktır. Türkiye’de herkes her zaman dengede olmak zorunda değil. Bir düşünün;  herkes çok akıllı, hep mantıklı, tek tip. Olsun mu? Olmasın! Türkiye’me renk lazım, farklılık şart…

 

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER