Cumartesi, Nisan 20, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıProf.Dr.Garip Turunç Fransa'dan Yazdı:"FRANSA’NIN BAŞKANLIK SEÇİMLERİ ÜZERINE…"

Prof.Dr.Garip Turunç Fransa’dan Yazdı:”FRANSA’NIN BAŞKANLIK SEÇİMLERİ ÜZERINE…”

Prof.Dr.Garip Turunç Fransa’dan Yazdı

:”FRANSA’NIN BAŞKANLIK SEÇİMLERİ ÜZERINE…”

Fransa kendini kıta içinde kıta olarak görür. Avrupa’da kendi başına bir dünyadır. Hem Atlantik’tir, hem Akdeniz. Hem sanayi ülkesidir, hem de tarım. Hem Katolik, hem ultra laik. Aynı zamanda Protestan, Yahudi ve Müslüman… Sosyal dayanışmacı, eşitlikçi, çevrecidir, hem de küresel liberal.

Bir taraftan simgesi olan horoz misali çatışmacıdır. Her uzlaşmazlık belirtisinde sokaklara taşan şiddetli gösteriler, televizyon programlarına yansıyan sert çatışmalar, Astériks gibi çizgi romanlarda ve sinemada hicvedilen kolektif fevrilikler. Diğer taraftan da Jean Jacques Rousseau ve Montesquieu ile doktrinleşen “Toplumsal Sözleşme” ve köklü bir anayasal düzen geleneği. Descartes’ın akılcılığı, Jaurés’in hümanizmi, Sartre’ın varoluşçuluğu ve Raymond Aron’un sağduyulu idealizmiyle çeşitlenen çağdaş bir toplum kültürü…

Eski bir sömürge imparatorluğudur Fransa. Aynı zamanda da, bugün Afrika, Amerika, Pasifik ve Uzakdoğu’dan çoğu eski sömürge elli beş ülkenin Fransızca dili etrafında oluşturdukları Frankofoni’nin doğal lideridir. Fransa 20. yüzyılda sömürgelerin bağımsızlığı dalgalarına önce direndi, sonra himayeci bir tutumu tercih etti. Fakat Paris’te Ulusal Meclis’te bir Fransız toprağı olarak temsil edilen Cezayir’de çok zorlandı. Şiddet batağına saplandığı Kuzey Afrika’dan Fransa’yı çekip kurtarmak, bu vesileyle siyasete geri dönen De Gaulle’e nasip oldu. Karşılığında anayasal düzen yenilendi, Fransa yarı başkanlık sistemine ve De Gaulle de neredeyse bir seçilmiş kral yetkileriyle donatılmış cumhurbaşkanlığına kavuştu.

Fransa imparatorluk geleneğiyle cumhuriyetçiliği aynı potada eritir. Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra, Batı ve Orta Avrupa’da birçok imparatorluk denemesi yaşandı ise de, yakın çağda bu yönde en kapsamlı girişim Napoléon ile Avrupa tarihine damgasını vurmuştur. Siyasal söylemde ise, “Cumhuriyet değerleri” dendi mi akan sular durur. Fransa şatoları ve saraylarıyla, aristokratik ihtişama günlük yaşamda verdiği önemle cumhuriyetçiliğine toz kondurmaz asla. Sanatın her dalında, mimaride, kent estetiğinde imparatorluk çizgileri Fransa’da canlı kalmıştır. Cumhuriyetçilik ile özdeşleşen halkçı, eşitlikçi, laik ve anti-aristokratik değer ve biçemler için de durum aynıdır.

De Gaulle’dan bu yana Elysée Sarayı’nda ikamet eden cumhurbaşkanı “seçilmiş monark” olarak yönetir ülkeyi. Mecliste kendi partisinden bir çoğunluk varsa, hükümet de fiilen cumhurbaşkanının denetiminde oluyor. Yasama gündemine de hakim oluyor. Fakat parlamentodaki çoğunluk kendi partisinden olmadığı ve dolayısıyla başbakan karşı bir siyasal akımın lideri olduğu zaman, cumhurbaşkanının gücü sınırlanır. Yine de yasamayı ve yürütmeyi tıkayabilir, hükümeti görevden alır, meclisi feshedebilir.

Fransa’nın ruhunu kapsıyan bu hatırlatmadan sonra cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelelim…

FRANSA’NIN CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİLERİNDEKİ RUH KAYBI

Cumhurbaşkanlığı birinci tur seçimlerinde Macron, oyların yüzde 27.8’ini alarak önümüzdeki Pazar yapılacak ikinci turda, karşısına yüzde 23.1 oy oranıyla yeni faşizmin liderlerinden Le Pen çıkıyor. Oyların yüzde 22’sini alan solun en güçlü adayı Melanchon, Le Pen’i geride bırakarak ikinci tura kalma şansını yüzde 1.1 farkla kaçırdı. Melanchon dışında kalan solun diğer adaylarının aldıkları oyların toplam içindeki payı yüzde 10.1.

Bu yoğunlaşma, gözlemciler tarafından, seçmenin “faydalı” oy kullanmak arayışına, oyun boşa gitmesin” mantığıyla oy kullanma eğilimine bağlanıyor. Bununla birlikte bu durumun bir yönüyle toplumsal iradeyi tam yansıtma, farklı eğilimleri temsil bakımından kendi başına bir sorunu ; örgün siyasette, partisel ve kurumsal katılım mekanizmalarında, geleneksel siyasi parti-toplum ilişkilerinde, Batı demokrasisinin öncü değerlerine ilişkin bir tahribata işaret ediyor.

Bu kez yaşanan sorun şu : solun oyları Melanchon’da toplansaydı, solun adayı ikinci tura, yüzde 32.1 ile büyük sermayenin adayı Macron’u bile geride bırakarak girecekti. Hadi bunu bir kenara bırakalım ama Melanchon, soldan yalnızca 1.2 puanlık ek oy alabilseydi ikinci tura kalabilecek, bu kadar az bir puan farkı bile Fransa’da bir “siyasi deprem” yaratabilecekti. Sol bir zafer kazanmış olacak, bu ivme ile Mitterand’ın Sosyalist Partisinde yeni bir toparlanma süreci olasılığı gündeme gelebilecekti.

Bu koşullarda sol, başkanlık seçimlerini kazanamasa bile yerli ve göçmen işçi sınıfı içinde, güçlü bir temsil ilişkisi inşa etmesine olanak verecek bir kültürel ve ahlaki konuma yerleşebilecekti. Böylece sosyalizm, kapitalizm karşısında yeniden tarihsel yerini alabilme şansını yakalayabilecekti. Seçimlerin birinci turunda solun önemli bir kesiminin aldığı tutum bağlaımında Fransa’yı bir ruh kaybına uğrutarak bu şansı göz göre göre kaçırdı! Şimdi ikinci turda yeni faşizmi önlemek için, merkez sağın, büyük sermayenin adayına oy vermek zorunda kalacak!

Bu durum, sağ-sol kutuplaşmasının iyice ortadan kalktığı, yerini ilerici-ulusalcı ayrımına bıraktığı, seçimler bağlamında demokrasiyi bir bakıma “bertaraf etme davranışı’na indirgediğini söylemek yanlış olmaz.

Peki, neden böyle ?

İki neden öne çıkıyor. İlki, eksik ya da yanlış siyaset. Le Pen’i hiç istemeyen bir kesim Macron’u da siyasi tavrından ötürü istemiyor. Makron ve aşırı sağ karşısında tercih yapmak karışık bir sorun haline geliyor.  İkincisi, kimi gözlemcilerin “ilerici-ulusalcı” kutuplaşma iddiasına rağmen, iki kutup arasında artan oranda geçişlilik olması. Bu, Le Pen’in Fransa sathına yayılmasıyla, seçim coğrafyasıyla da ortaya çıkıyor, Fransız toplumunu kuşatan göçmen ve kimlik meseleleriyle açıklanıyor.

MACRON VE LE PEN TV’DA CANLI YAYIN TARTIŞMASI

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna kalan Emmanuel Macron ve Marine Le Pen, evvelsi gün Çarşamba akşamı, televizyon yayınında karşı karşıya geldiği programmda, Marin Le Pen şunları söylüyordu: “Macron tarafından küçük bir azınlık lehine olan adaletsizlik ve düzensizlik ile Fransızların sosyal adalet ve korunma etrafında toplanmaları arasında bir tercih” yapacak seçmen… Fransız halkının yüzde 70’inin yaşam standartlarının son beş yıl içinde düştüğü görüşüne sahip olduğunu aktaran Le Pen, kendisinin sivil barış ve ulusal kardeşliğin lideri olacağını söyledi: “Fransızlara, kendi ülkelerinde öncelik vermeliyiz.”

Evrensel değerlerin doğduğu Fransa’nın ruhunu tahrip eden sadece korkuların, endişelerin, güven arayışının, göçmen ve ulusal kimlik meselelerinin siyasi alanda öne çıkması değil, aynı zamanda demokratik kurumların, seçim mekanizmalarının popülizan bir baskı altında anlam kaybetmeye başlaması..

Göç ve İslam : canlı yayın tartışmasında Le Pen’in daha saldırgan olduğu bölüm buydu. Halka, Fransa’dan kimin ayrılıp kimin kalacağını belirleyecek bir referandum sözü verdi ve “anarşik ve kitlesel göçe” son vereceğini taahhüt etti.

Le Pen, ‘İslamcılıkla’ mücadele etmek istediğini, Macron’un bu konudaki politikalarının etkili olmadığını savundu. ‘İslamcı ideoloji’ ile mücadele konusunda yasa çıkarmayı hedeflediğini belirten Le Pen, İslam’a karşı değil ‘İslamcılığa’ karşı mücadele ettiğini iddia etti. Le Pen, ‘İslamcılıkla’ mücadele kapsamında ‘radikalleştiği’ iddiasıyla 570 camiyi kapatmak istediğini söyledi.

Kamuya açık alanlarda başörtünün yasaklanması gerektiğini değerlendiren Le Pen, “Başörtüsü İslamcılar tarafından empoze ediliyor. Başörtüsü takan kadınların büyük bölümü söylemeye cesaret etmese de başka seçeneği olmadığını düşünüyor. Kadınların özgürleştirilmesi gerekiyor. Bunun için kamuya açık alanlarda başörtüyü yasaklamalı” dedi.

Le Pen, başörtüsü yasağının İslamcılıkla’ mücadele kapsamında uygulanacağını ileri sürdü. Seçilmesi halinde ülkede doğanlar için bazı şartlarda verilen vatandaşlık hakkını iptal edeceğini anlatan Le Pen, suça karışmış yabancıların sınırdışı edileceğini belirtti.

Macron da başörtüsü dahil dini sembolleri yasaklamayacağını söyledi. Başörtüsünün kamuya açık alanlarda yasaklanması halinde buna diğer dini sembollerin eklenmesi gerektiğine işaret eden Macron, Le Pen’in başörtüsü yasağı talebine dair “Bunu yaparsanız iç savaş çıkarırsınız. Söylediğin çok ciddi bir şey” dedi. Macron, bu yasağın hiçbir anlamı olmadığını ve Fransa’ya ‘ihanet’ olduğunu belirtti.

Hükümetiyle ‘İslamcılıkla’ mücadele ettiklerini, çok sayıda derneği kapattıklarını söyleyen Macron, ülkedeki 99 caminin ‘ayrılıkçılıkla’ suçlandığını ve 23’ünün kapatıldığını aktardı. Macron, Le Pen’e seslenerek dini İslam olan milyonlarca insanın da ülkede rahat yaşamak istediğini söyledi.

MÜNAZARA NEDEN ÖNEMLİ ?

Fransa’ya Lise eğitimimi bitirdikten sonra 1966 yılında geldiim. Yarım küsür yüzyılda, birçok seçim, devlet başkanı gördüm. İkinci tura kalan adaylarının münazarası Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en önemli olaylarından biri.

Ülkede kamuoyu anket sonuçları iki adayı birbirine yakın gösterdiği zamanlarda, sonuçlarda belirleyici olan TV düelloları oldu. 1974 yılında münzarada iyi bir performans gösteren muhafazakar Valéry Giscard d’Estaing, Sosyalist Partili François Mitterrand’ı yenmeyi başardı. 1981’de ise Mitterrand rövanşta daha başarılı oldu ve ikinci turda seçimi kazanan taraf oldu.

Bu seçimle beraber, o zamandan bu yana aynı iki aday ilk kez üst üste ikinci kez karşı karşıya geliyordu. 2017’deki tartışma Le Pen için bir fiyaskoydu. Sonucunda da ikinci turda oyların sadece üçte birini alarak mağlup oldu. Bu sefer yarış çok daha yakın, ilk turda yüzde 7 alan aşırı sağcı Eric Zemmour’un ve kararsız seçmenlerin oylarını olabilir.

İlk turda görevdeki Cumhurbaşkanı Macron, oyların yüzde 27,85’ini, Le Pen ise yüzde 23,15’ini aldı. Anketlerde ise Macron’un ikinci turda yüzde 56 ile yüzde 59 arasında oy alması bekleniyor.

Ben Pazar günü sandığa bırakacağım zarfa Emmanuel Macron adına bir bülten koyacağım. Çünkü yaşadığim bu ülkenin tarihi ruhu taşıyorum. Çünkü kendilerini çok güvensiz, muhtemelen büyük bir tehlikede bulacak insanlarla yaşıyorum. Dolayısıyla bu bir destek oyu değil, birlikte yaşadğım insanlara, ülkeye olan sorumluluğumu biliyorum, son yıllarda olan bitenlerde.

Emmanuel Macron’un bir siyasetçi olarak çok daha az tecrübeyle kazandığı 5 yıl öncekine göre çok daha net. Macron’un sıkı Covid politikaları birçok seçmenini kendisinden uzaklaştırdı. Ayrıca Macron, “zenginlerin Cumhurbaşkanı” olmakla suçlandı. Büyükşehirlerde daha popüler olan mevcut Cumhurbaşkanı, AB yanlısı liberal görüşleri ve küresel görünümü nedeniyle ana akım sol ve sağ partilerin desteğini alıyor.

Marine Le Pen ise seçim kampanyası sırasında milliyetçi ve AB karşıtı söylemlerini yumuşattı. Ancak evvelsi günkü tartışmada da açıkça belirttiği üzere, Fransa’nın AB ile ilişkisini gözden geçirmeyi amaç edinmeye devam ediyor.  Fransa’nın mevcut AB’de, ülke çıkarlarını savunmakta başarısız olduğunu dile getiren Le Pen, kendisinin “Fransız üreticilere ve çiftçilere zarar veren” ticaret anlaşmalarını terk edeceğini söylüyor.

GENEL BİR SONUÇ

Fransa’da ve birkaç hafta önce Macaristan’daki seçimler, Avrupa demokrasisi ve siyasetinin yapısındaki tehlikeli hareketliliklere işaret ediyor. Her iki ülkede de, merkez yerine uçlara, kurumlar yerine şahıslara ,demokrasi yerine otoriter eğilime vurgu yaparak sonuçlandırılıyor.

Toplumlar da ancak solun alternatif olma durumunu yitirdiğinde gerçekten faşizm tehdidiyle yüz yüze kalırlar.

Batı’nın çeşitli köşelerinden tehlikeli işaretler bunlar.

Otoriterlik ile ona yönelik toplumsal destek, otoriterlikten medet umma, güven, kişi üzerinden ya da güçlü lider üzerinden siyasi, ekonomik, kültürel beka meselesi ve bunun öne çıkarttığı bir yeni milliyetçilik/ulusalcılık ile yabancı sevmezlik/düşmanlık hali tehlikeli bir rüzgardır.

Hele Batı’dan esiyorsa…

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER