Cumartesi, Mayıs 4, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıProf. Dr. Garip Turunç Yazdı: ''Şimdi Susma Değil Haykırma Zamanı''

Prof. Dr. Garip Turunç Yazdı: ”Şimdi Susma Değil Haykırma Zamanı”

Günlerdir çaresizlikle, kahrolarak, binlerce kilometre uzaktan TV ekran başında ağlayarak izlediğim Antakya’mda ve diğer illerdeki yıkıntılar, altındaki canlardan ve dışarıdaki yakınlarından yükselen sesler, yardım dileyen çığlıklar depremin üçüncü günü de dördüncü günü de hâlâ geliyorsa ve kimi bölgelere hâlâ en ufak bir yardım ulaşamıyorsa… Șu anda anneler, babalar, kardeşler, eşler, çocuklar, yeğenler, yakın arkadaşlar herkes içi kan ağlayarak birbirini kurtarmaya çalışıyorsa… İnsanlar bilgisayar karşısında, cep telefonu elinde birbirlerini haberdar ederek enkazlar bölgesine vinç, iş makinesi yollamaya çalışıyorsa… Enkaz altında kalan kızının elini saatlerce bırakmayan bir baba… “Gelecektiniz. İmdat istedi, soğuktan donarak öldü yavrum benim. Niye gelmediniz hiç biriniz?” diyen annenin gözyaşları. “Antakya yok, Hatay yok, devlet yok, terk edildik” diyen haykırışlar, bu ülkeyi yöneten ve yönetecek siyasetçinin ne yapması gerektiğini bugüne kadar tüm sağır kulaklara sıcak kurşun gibi döküyordu.

Büyük bir acı ve büyük bir doğal afet…. Her şey yerle bir olmuş görünümünde… Yıkıntılar… Çöküntüler… Deprem yine uzaktaki memleketimin Güneydoğu’sunu ve etrafını vurdu. Sınır tanımayan bir doğa var. Sınırlar siyasi; doğa ise siyasetin ötesinde öylecene canlı bir şekilde hareket ediyor. Başlarına felaket gelenler, evleri yıkılanlar, altında kalanlar, canlılar ve cansızlar… Sosyal medyadan enkazın altından bir yerlerden haberler geliyor. Yerini belirtenler ve yardıma çağıranlar var.

İkinci gün akşam yayında Habertürk’ün sahadaki görevlisi Mehmet Akif Ersoy anlatıyordu: “Gece karanlığında Hatay’ın en büyük caddesinden geçiyorum. Her yer zifir karanlık. Mezar sessizliği var. Her taraftan yıkılmış binaların enkazından “Bizi duyan yok mu ?” diye sesler geliyordu. ”

Mehmet Akif Ersoy “Açık ve net” şunu söylüyordu : “Burada müdahale edilen enkaz sayısı edilmeyenlere göre  çok çok daha az”dı ikinci günün akşamında.

Depremzedelerin enkaz altından çıkarılabilmesi için ilk gün ve ilk saatlerde yapılması gerekenler maalesef yapılamadı. Bazı afet bölgelerine mesela Maraş ve Hatay il merkezlerine ilk gün boyunca hiçbir arama kurtarma ekibinin giremediğini (Antakya Elektrik Mahallesinde enkaz altında kalan yengem ve yeğenlerim için yakınlarım) vatandaşlar söylüyor. Bazı yerlere dördüncü gün bile ulaşılamadığı ortada. (Bir deprem bilimci halen enkaz altında 184 bin insan olduğunu söylüyor. Dile kolay değil mi?)

Ekiplerin sayısı ve imkanları mı yetersizdi yoksa yollar mı açılmamıştı ilk gün, tam bilemiyoruz. Ama görüyoruz ki en kritik saatler ve en kritik gün neredeyse boşa harcandı. Ilk 24 saatin boş harcamasının ardından ikinci ve üçüncü 24 saatler de değerlendirilemedi. Enkaz altında kalmış insanların “Orada kimse var mı” çığlıklarına dışardan cevap verilemedi. Plansız, ihmalkarlık, organizasyon zaafı, koordination/lojistik eksikliği, günah keçisi arayışları, lafla peynir gemisini yürütme gayretleri maalesef devlet mekanizmasının işlemez hale geldiğini gösterdi. Tek kişiye endekslenen ‘alaturka sistem’ de bu depremle birlikte kelimenin tam anlamıyla enkaz altında kalmış bulunuyor.

Aslında bu boşa harcanan 24 saatin öncesinde boşa harcanan koskoca bir 24 yıl var. Bu vesileyle o 24 seneyi de yeniden konuşacağız…

Göysünü gere gere “Cumhur ittifakı olarak sahadayız, herhangi bir eksiyimiz yok” diye açıklamalar yapan AK Parti Adana milletvekili ve parti sözcüsü Ömer Çelik, 23 Ağustos 1999’da Yeni Șafak gazetesindeki yazısında şu uyarıyı yapmıştı :

“Bu depremle birlikte ortaya çıkan mekanizmalar ve ilişkiler meselenin sandığımızdan daha vahim olduğunu ortaya çıkardı. Uzun zamandır normal hayatı olağanüstüleştirerek yaşamayı kanıksadığımız için, belli ki, içine düştüğümüz kıskacın vahametini algılamakta zaafa düşmüşüz. Çok basit ama bir o kadar da acı olan şu: Türkiye yönetilemiyor. Ve, yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor. Eğer bugün birilerin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin “milli birlik ve beraberlik” nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak; bugün susarsak, bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız.”

Görüyorsunuz, 24 yılda değişen roller dışında çok da bir şey değişmemiş, bugün de söylenecekler aynı. 24 yıl sonra karşımızda depremi kendi hazırlığına göre büyük bulup, deprem beğenmeyen bir afet yönetimi var. Deprem çok ili vurmuş, çok fazla bina yıkılmış, o yüzden her binaya kurtarma ekibi yetmiyormuş. Peki siz zaten İstanbul’da en az 50 bin binanın yıkılması beklenen depreme hazırlık yapmamış mıydınız bu 24 yılda ? Büyük, yüce devletimiz felaketin büyüklığü karşında aciz mi kaldı yoksa?

17 Ağustos da yeterince büyüktü, o zaman o ğün neden haklı olarak sesinizi çıkardınız ? Neden 24 yıl önce isyan edip, bugün isyan edenlerin seslerini ”Yasımız var, acımız var, enkaz altında kalanlar var, şimdi siyaset zamanı değil“diye kısmaya çalışıyorsunuz? Esas konuşanlar, bağıranlar, uzaktan yasın arkasına saklananlar değil, gerçekten yası olanlar, enkazların altındaki yakınlarının kurtarılmasını bekleyenler zaten. Konuşulan konu da münasabetsiz bir mesele değil, tam da şu anda yaşanan enkazlardaki insanların kaderine terk edilmesi.

Bu şimdi değil de ne zaman konuşulacak ? İnsanlar eleştirince arama kurtarma faaliyetleri mi aksıyor? Yoksa “yasamız var, susun” diyenler devletlerinin, iktidarlarının eleştirilmesi yüzünden yastalar ve üzgünler?

Kusura bakmayın bu millet biraz sizi üzecek, ileri geri konuşacak. Çünkü 17 Ağustos tecrübesiyle ve ona yükselen tepkilerle iktidar olursan, son 21 yılda da en çok yatırımı inşaata yaparsan ama 21 yıl sonra bir depremde şimdiden 18 bin insan daha binaların altında kalarak hayatını kaybederse bunun faturası bir zahmet o 21 yıllık iktidara kesilir. 17 Ağustos’ta nasıl devlet, (Ömer Çelik gibi) iktidar eleştirdiyse, bugün de eleştirileceksiniz. Hem de bugün, hemen, şimdi…

Șimdi susma değil haykırma zamanı. Susarak hâlâ yardım ulaşmayan yerler acılarıyla baş başa bırakılacak. Susarsak binlerce insanın “terk edildik” duygusu herkesi kuşatacak. Susarsak her depremde aynı acıları tekrar yaşayacağız. Susarsak yaşamımız boyunca çalışarak bin bir güçlükle aldığımız, kirasını ödediğimiz o evler mezarımız olacak.

Birbirimizi yaşatmak için mücadele edenlerin ülkesi bizim ülkemiz. Hem mücadele edecek, susmayacak hem de sevgiyle, sakinlikle, birbirimize sarılmayı, daynanışmayı, acıları paylaşmayı, yanlışları sorgulamayı memleketin her yerine önermeye devam edeceğiz. Biz halkız. Biribirimizin çaresiyiz.

Allah birdaha böyle bir acı göstermesin. Vefat edenlere allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar, herkese sabırlar diliyorum. Milletimizin başı sağolsun.

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER