Cumartesi, Nisan 27, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıProf.Dr Garib Turunç Yazdı:"SİYASETİN TUHAFLAŞAN DİLİ, NİYET VE AKIBET"

Prof.Dr Garib Turunç Yazdı:”SİYASETİN TUHAFLAŞAN DİLİ, NİYET VE AKIBET”

 

Prof.Dr Garib Turunç Yazdı:

SİYASETİN TUHAFLAŞAN DİLİ, NİYET VE AKIBET”

Türkiye ağır bir siyasi ve toplumsal bunalım yaşıyor. Cumhuriyet, tarihinde, belki de 1960 öncesi DP dönemini de katarak söyleyebiliriz ki, bu kadar derin toplumsal ve ekonomik varoluş meselesinin diplerine sürüklenmemişti.  İktidar, ülkeyi aşırı zengin ve aşırı yoksul diye ikiye böldü ve aldığı tüm ekonomi kararları bu bölünmüşlüğü kasıtlı olarak artırıyor. Toplumun geniş kesimleri hiç bu kadar derin bir yoksulluk, gelir düşüklüğü ve ayı nasıl geçirebileceğim çaresizliği içine yuvarlanmamıştı.

 

Son birkaç haftada göçmen/sığınmacı/mülteciler ile ilgili siyasette öne çıkan sert tartışmalar, kavgalar, meydan okumalar, yurttaşlardaki karamsarlığı artırıyor. Toplumsal kutuplaşmayı besliyor. Halkın geniş kesimlerinde, gençlerde, kadınlarda, emekçilerde, yoksullarda, Cumhuriyetçi kesimlerde yaygın bir yılgınlık, bıkkınlık, umutsuzluk, çaresizlik, başarısızlık havası egemen.

 

Yaşamakta olduğumuz bu zor günler, giderek insanlıktan ve hakkaniyetten uzaklaştığımız zamanları işaret ediyor. Burada hakkaniyet, liyakat, insaniyet, adalet, vicdan gibi kavramlardan ziyade sizin hangi tarafa ait olduğunuzu gösteren semboller, sözler, ifadeler ön plana çıkmaya başlıyor.

Şimdi sadece hiçkimsenin geçmişte ne yaptığını, nereden geldiğini hatırlamadığı; ülkenin yürütmesini, yasamasını ve yargısını kendisine bağlamış, “Cumhurbaşkanlıiğı Hükümet Sistemi” denilen  “Tek adamlık” ucube bir rejimin İçişleri Bakanı çıkıp siyasi parti liderine milyonların önünde “Ben bu adamı adam yerine ve insan yerine koymam. Bu hayvandan aşağı bir adamdır. Soros çocuğudur” gibi hakaretler saydırıyor. Siyasi parti lideri de aşağı kalır mı hiç? “Erkeksen Bakanlığın önüne in…” “Sen Oflu değil Koflusun…” “Seni bütün dünyaya korkak ilan ediyorum.” Yukarıda Allah var, ben bunun hesabınını sormadan ölürsem gözüm açık giderifadelerle savrulan tehditler, göz korkutma kalıplarıyla karanlık günler yaşayacağımızı üst düzeyde konuşan yeni bir ülke, post-hakikat ülke, yeni bir dünya var. Post-gerçeklik, gerçek ötesi gelecek geldi, tam şurada bomboş duruyor.

GERÇEK ÖTESİ ZAMANLAR

 

Vasatlığın doruklarında gezinenlerin makam, mevki sahibi olmaları buna karşılık gerçekten içeriği dolmayan hayatlar yaşamaları sayesinde film belki de hiç beklenilmeyen bir yerde kopuveriyor. Gerçek ötesi zamanlar, araya parça filmlerin atıldığı dönemler gibi sahici olmayan ve hakiki duygular içermeyen an’ları simgeliyor.

 

Söz konusu bu kısa an’ları yaşamamıza yol açanlar ise söz konusu o mevki, makam sahiplerinin var olan durumun ötesinden sakil şekilde hayatlarımıza yansıyan konuşmaları, ifadeleri, bakışları, duruşları oluyor. Fakat hayatın kendi gerçekliği içerisinde gerçek ötesini yaşamayı dayatmaya çalışanlar öyle ya da böyle bir şekilde kendilerini ele veriyorlar. Hayat, bütün blöflere rest çekiyor ve sıradanlığı, vasatlığı bir biçimde kendi kabuğuna geri gönderiyor.

 

Burada son bir noktada ister gerçek isterse gerçek ötesi zamanlar olsun her dönem insanlığın kendisini var kılmasını sağlayacak olan hukukun temel olduğu hususudur. Burada birilerini kızdırmamak ya da birilerine destek olmak adına kararlar verilemez. Eğer kuralların herkesi kapsadığı ve herkes için olduğu düşüncesinin içerisini boşaltırsanız, koyduğunuz kurallara uyacak insanları da yoldan çıkartmış olursunuz. Bu yüzden her rejim öyle ya da böyle hukuka sahip çıkmak ve hukukun önemini korumak durumundadır.

 

Kurumları ayakta tutan sadece yazılı kurallar değil aynı zamanda o kurallarla beraber işleyen insanların güvendikleri, inandıkları uygulamalar ve düzenlemelerdir. Burada yaşanacak vasatlık en çok vasatlığa prim verenlere zarar verecektir. Çünkü söz konusu vasatlıklar ve söylenilen o müthiş ifadeler artık uçmuyorlar, bir kenarda önünüze konulacak akıbet zamanı’nı beklemeye başlıyorlar.

 

“NİYET HAYIR, AKIBET HAYIR”

 

Muhtemelen duymuşsunuzdur; “Niyet hayır, akıbet hayır” diye meşhur bir söz var. Bu sözün ifade ettiği şey şudur:  Bir işe başlarken ne tür bir niyet kurulursa, sonucu da o minvalde olur. Yani işin başındaki niyet hayırlı (salih ve samimi) ise encamı/akıbeti de hayırlı olur.

 

Bu niyet ve akıbet meselesini güncel ve aktüel alana taşıdığımızda da şunlar söylenebilir:  Bugünkü Türkiye’nin siyasi yönetim şekline ve bilhassa yöneten iradenin her geçen gün daha da tuhaflaşan tehdit diline baktığınızda, niyetle çok sıkı ilişkisinden dolayı akıbetin pek hayra müncer olmayacağını kestirmek mümkün olabilir. Bu noktada, “niyet okumak” gibi bir ahlaksızlığı asla onaylamadığımızı özellikle vurgulamak isteriz. Bizim burada anlatmaya çalıştığımız mesele, çok kısa ve öz olarak şundan ibarettir:

 

Şayet bugün gelinen nokta insani, ahlaki, vicdani açıdan savrulmuşluk ve hatta zıvanadan çıkmışlık noktasıysa, bu durum günübirlik süreçte spontane olarak ortaya çıkmış bir şey değil, işin başındaki niyetle doğrudan irtibatlı olarak tezahür eden bir şeydir. Çünkü işi başında niyet neye göre kurulmuşsa, akıbet de ister istemez o şekilde tecelli edecektir.

 

Burada söylemek istediğimiz şey, geçen sene Cumhurbaşkanı’nın da, kendisine “Demokratik Milliyetçi” çizgide muhalefet eden bir partinin liderine Rize ziyaretini hatırlatarak “Yine dua et ki gelin hanıma çok ileriye gitmeden ders verdiler. İkizdere yetmedi, Çayeli’ne gittin. Orada da gerekeni yaptılar. Bu daha bir, daha neler olacak neler…”  şeklinde bir tehdit olmadığı gibi kehanet veya gayptan haber vermek kabilinden bir şey de değildir. Bizim buradaki meramımız/maksadımız şundan ibarettir:

 

İnsan bir yola çıkarken veya bir işe başlarken, ne tür bir niyet kurmuşsa, günün sonunda o niyetin neticesiyle karşı karşıya gelir. Yani niyet iyi ve hayırlıysa, akıbette de iyi ve hayırlı şeylerle yüzleşilir. Yok eğer niyet kötü ve şerliyse, işin seyri ve süreci kötüye doğru sürüklenir ve sonunda da pek hayırlı olmayan bir akıbetle yüzleşilir. İnsanlık tarihi bunun böyle olduğuna dair sayısız örnek içerir.

 

Bu yüzden, vicdani ve ahlaki duyarlılığa sahip her insanın “hayırlı niyet” sahibi olmayı hayat felsefesi edinmek gerektiğini bilmesi ve her işin başında niyetle ilgili olarak kendi kendini hesaba çekmesi, elzemdir. İnsan hayırlı bir niyet kurup yola koyulduğunda, akıbet, manevi ve ahlaki açından hayırlı olarak tecelli edecektir. Kaldı ki hayırlı niyetle atılan her adımın Allah indinde de güzel bir karşılık bulacağı şüphesizdir.

 

 

 

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER