Perşembe, Mayıs 2, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıProf. Dr. Garip Turunç Yazdı; “Hatay'ın Türklüğü Ve Ana Vatana Katılması”

Prof. Dr. Garip Turunç Yazdı; “Hatay’ın Türklüğü Ve Ana Vatana Katılması”

Bugün, Hatay’ın Anavatana katılışının 82’inci yıl dönümü. 23 Temmuz 1939’da TBMM adına Hatay’a gelen heyet ile birlikte Anavatan’a katılma töreni gerçekleştirilmiştir.

2 Milyona yaklaşan nüfusuyla Türkiye’nin 10. büyük ili olan Hatay, dünyanın en eski yerleşim alanlarındandır. Hatay ve yöresi, binlerce yıllık uygarlık eserlerini bağrında saklayan, çeşitli uygarlıkların izlerini kesin ve derin çizgileriyle koruyan bir müze gibidir. Nitekim yapılan arkeolojik kazılar bu konuda çok önemli delilleri ortaya çıkarmıştır.

Hatay ilinin merkezi olan Antakya da “Şehirlerin Kraliçesi” olarak tarihe geçmiştir. Özellikle kurulduğu yer, stratejik yönden büyük öneme sahip olup önemli ana yolların kavşak ve geçit noktasında bulunmaktadır. Bu konumu nedeniyle de tarih boyunca önemli roller oynamış, büyük kral ve kumandanları barındırmıştır.

Hatay’da bugün kendini Arap Alevisi (Nusayri) olarak tanımlayan grubun içinde de “tarihsel asli kimliği” Arap olanlar olduğu gibi Sümer Türk’ü, Horasan Türk’ü ve Eti Türk’ü olanlar da çokça bulunmaktadır. Halep Salnameleri, Antakya Kilisesi kayıtları, Mesudi, Taberi, İbni Havkal, İbni Batuta ve Tarsusi gibi Arap tarihçileri bu gerçeği belirtmekte, Selçuklu ve Bizans arşivleri ile Osmanlı tahrir defterleri de doğrulamaktadır.

Hatay iline ilk yerleşen Türkler M.Ö. 4.000 yılında Sümer Türkleridir. Atatürk’ün Cihan Harbi’nde işgale uğrayan Hatay için söylediği “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz.” sözü de bu tarihi gerçeğin bir ifadesi olmuştur.

Hatay’a yerleşen sonraki Türk boyu ise Atatürk’ün de ifade ettiği gibi Eti Türkleridir.

Hatay bölgesine Türkmenlerin gelişi ise ilk defa Abbasiler (750-1258) zamanında olmuştur. Bizanslılar zamanında Türkmen sayısı oldukça artar. Çünkü 1256-1265 yılları arasında Moğol Hükümdarı Hülagü’nün saldırısıyla Anadolu’da katliama uğrayan 40 bin otağdan fazla Türkmen, bir Kıpçak Türk’ü olan Memlük Hükümdarı Baybars tarafından himaye altına alınır. Hatay’ın yeniden canlanması, Antakya surlarının tamir edilmesi, camilerle donatılması, liman inşası ve kentin İslamlaşması Baybars zamanında olmuştur.

1467-1487 yılları arasında bu bölgeyi gezen L. d. Broguiere adlı seyyah, Batılıların tehcir öncesinde bölgede azınlık olarak bulunan Ermenilere dayanarak Ermenistan adını verdiği bu bölgeyi “Türkmenistan” diye adlandırmış, buranın merkezi olan Antakya kentinde de Türkmenlerin oturduğunu belirtmiştir.

Cihan Harbi’nde Ermeni destekli Fransız işgaline uğrayan Hatay Türkleri büyük mücadele vermiştir. Fransızlar, bu yörelerdeki Osmanlı askeri yönetimine henüz el koymadıklarından, çetelere karşı Osmaniye’den Jandarma Subayı Çerkez Mithat’ı getirirler ve 150 jandarma ile çetelerin takibine gönderirler. Çerkez Mithat komutasındaki Fransız askerleri bugün Payas’ın bir mahallesi olan Kürtül köyünü işgal ederek çetecilerin teslim edilmesini ister. Köylü bu isteği kabul etmeyince ceza olarak 500 altın ödemek zorunda bırakılır. Fransız jandarmanın köyden ayrılması üzerine köylüler kalan mallarınını da elden çıkarıp silahlanarak dağa çıkarlar. Fransızlara ve Ermenilere karşı toplu direniş için artık her şey hazırdır.

TÜRK MİLLİ MÜCADELESİ’NDE DÜŞMANA İLK KURŞUN HATAY’DA ATILMIŞTIR

Cihan Harbi’nin 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’yle sona ermesinin ardından başlayan Türk Kurtuluş Savaşı’mızda, ülkemizi işgale yeltenen devletlere karşı ilk direniş ve ilk kurşunun ne zaman, nerede ve kim tarafından atıldığı hususunda 1989 yılına dek 15 Mayıs 1919’da İzmir’de işgalci Yunan güçlerine ve onların onur kırıcı davranışlarına katlanamayarak ateş edenin, birkaç Yunan askerini öldürenin ve ölenin Selanikli bir gazeteci olan ve Çerkes olduğu iddia edilen Hasan Tahsin (Osman Nevres) olduğu ifade edilmişti. Ancak “Milli Mücadelede Hatay Silahlı Mücadelesi 1918-1922” adlı araştırma sırasında bunun doğru olmadığı görülüp tespit edilmiştir.

Bu konuda araştırma yapan araştırmacı-yazar Mehmet Tekin ve yine Hatay konusuna eğilen eğitimci-yazar Kadir Aslan’ın bulgu ve bilgilerinin ışığında Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATEŞE) arşivindeki belgelerle de birlikte ilk kurşunun Hatay’ın Dörtyol İlçesi, Karakese Köyü yakınındaki Özerli Çayı kenarında Kara Hasan, Mehmet Kara ve çete arkadaşlarınca 19 Aralık 1918 tarihinde sıkılmış olduğu kesinleşmiştir.

Bu gerçeğin tescili ise eğitimci-yazar Kemal Arslan’ın Hatay Valiliği nezdinde yaptığı girişimler sonucunda tamamlanmıştır. Dönemin Hatay Valisi Utku Acun, 18 Aralık 1991’de, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’na, Kadir Aslan’ın iddialarını içeren yazılarını ilgi tutarak görüş istemiştir. Bunun üzerine, Genelkurmay Başkanlığı da tarih uzmanı ve Özlük Hakları Araştırma personeli İlhami Berk’e evrakları göndererek bu konunun aydınlatılmasını emretmiştir. Uzman İlhami Berk’in hazırladığı üç buçuk sayfalık rapor 27 Ocak 1992 tarihinde Hatay Valiliği’ne gönderilmiştir.

Bu raporda ilk direniş ve ilk kurşunun Ermeni destekli Fransız işgalcilere karşı Kara Hasan, Mehmet Kara ve çete arkadaşları tarafından atıldığı, bu ilk kurşun ve direnişin Türk Kurtuluş Savaşı’mızda işgalci düşmana karşı kazanılan ilk başarı olduğu ve 15 Mayıs 1919’da İzmir’de atıldığı sanılan ilk kurşundan altı ay kadar önce sıkıldığı gerçeği ortaya konulmuştur.

Düşmana ilk kurşunu sıkan çetenin lideri Mehmet Kara’nın kısa bir süre sonra ölmesiyle bu çete içinde yer alan Kara Hasan’ın Hatay Milli Mücadelesi’ne aynı hızla devam ettiğini görüyoruz. Zira Ermeniler ilk kurşundan sonra intikam almak için Özerli köyüne hınçla saldırmış ve birkaç Türk’ü öldürmüşlerdir. Bu olay üzerine çete liderliğini üstlenen Karaçaylı (şimdiki Yeşilköylü) Kara Hasan, Hatay Milli Mücadelesi’nde kilit adam rolünü üstlenmiş ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve vatanın kurtarıcısı Mustafa Kemal Paşa’yla tam bir dayanışmada bulunmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın Hatay’a ve Hatay davasına verdiği önem ve değerin bir uzantısı da ilk kurşunda görev alan Kara Hasan Paşa’nın şahsında Hatay için görülmektedir.

20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara İtilafnamesi, Türkiye ile Suriye arasındaki sınırı Payas-Kilis hattından çizmişti. Bu çizgi, Dörtyol ve Hassa’yı Türkiye’de, İskenderun, Antakya, Kırıkhan, Reyhanlı, Yayladağı, Samandağ ve Altınözü ilçelerini Fransız işgali altında bırakıyordu. Ancak Misak-ı Milli ile sınırlarımız içinde kalmış olmak Hataylılar için tek güvence ve mücadele kaynağı oluyordu.

Bu bölgede çeteler ve reisleri Kara Hasan olmasaydı Fransızlar Ankara İtilafnamesi’ne yanaşmayabilirdi ya da en azından koşullar aleyhimize çok farklı olabilirdi.

Kara Hasan, Atatürk’ün sevdiği, takdir ettiği bir çete reisi olmuştur. Zira Kara Hasan, 1922 yılının Ocak ayından sonra dağlardan inip köyüne çekilmiş; emrindeki katır, silah, yemek kazanları, yatak ve benzeri gibi çeteye ait bütün levazımatı Dörtyol’daki askeri birliğe teslim etmiştir.

Okur yazar olmamasına karşın namuslu bir kurmay subay gibi davranması, Atatürk’ün de hoşuna gitmiş ve Atatürk ona hitap ederken “Paşa” diye seslenmiştir. Atatürk, 1925-1926’da Dörtyol’da Kara Hasan Paşa’yı bizzat ziyareti sırasında böyle mütevazı ve hatta yoksulluğa terk edilmişliğini görünce ona 25 dönüm kadar narenciye bahçesi tahsis ettirmiş, 1931 yılında da bahçesini gezerek kahvesini içmiştir.

Atatürk’ün onu böyle onurlandırmasında vatan tehlikeye düştüğünde göreve koşan, düşmanın yüreğine korku salan, savunduğu beldeyi düşmana “iğneli beşik” yapan ve görevi bitince de hiçbir şey olmamışçasına sessizce köşesine çekilerek hiçbir istekte bulunmayan tipik Türk yiğitlerinden biri olarak görmesinin önemli bir rolü olsa gerektir. Kara Hasan Paşa, Başçavuş Çerkez Ethem gibi ne oldum delisi olmamış, Atatürk’e ihanet etmemiş, düşman safına geçip Türk ordusuna kurşun sıkmamış, mütevaziliği de hiçbir zaman elden bırakmamıştır. Bu mütevazi yiğit Türk’ün anısına şu anda Dörtyol-Yeşil Beldesi’nde “Hasan Paşa İlkokulu” bulunmaktadır.

23 TEMMUZ HATAY’IN KURTULUŞU

10 Aralık 1936’da Ankara Palas’ta katıldığı bir toplantıya Fransız sefiri Mösyö Henry Ponsot’u sonradan çağırtan Atatürk, “Gerekirse Cumhurbaşkanlığından ayrılıp silaha kuşanarak Hatay’a dayanırım. Türk milleti elbet arkamdan gelecektir.” diyerek Fransa’ya restini çeker.

Atatürk, 21 Aralık 1937’de de Ankara’da kabul ettiği Suriye Başbakanı Cemil Mardam’a ”Hatay meselesi benim için namus meselesidir. Hatay’ı kurtaracağım. Katiyyen bırakmam. Bunun için en büyük tehlikeyi bile göze aldım.” diyecektir.

Fransızların diplomatik oyalama taktiklerine kızan Atatürk 4 Temmuz 1938’de Türk ordusuna harekat emri verir. Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki öncü birlikler Hatay’a girince coşkuyla karşılanır ve Fransa aynı günü anlaşma talebinde bulınur.

Atatürk’ün hem diplomatik hem askeri alandaki kararlı duruşu sonuç vermiştir.

2 Eylül 1938’de kurulan Hatay Devleti bir yıl kadar bağımsız kalmış bu süreçte idarecileri ve halkı tarafından Hatay’ın Türkiye’ye katılmak arzusu pek çok kez ifade edilmiştir. 23 Haziran 1939’da Hatay Meclisi son toplantısını yaparak oy birliği ile Anavatan’a katılmaya karar verir. 23 Temmuz 1939’da TBMM adına Hatay’a gelen heyet ile birlikte Anavatan’a katılma töreni gerçekleştirilir.

Böylece Atatürk’ün dediği gibi “Kırk asırlık Türk yurdu” anavatan Türkleriyle kucaklaşmış olur.

Bu şanlı yıl dönümümüzün verdiği milli his ve duygularla bir Hatay’lı olarak memleketimin ana vatana katılışını kutluyor ve bu milli dava uğrunda çaba harcayan; Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere; Tayfur Sökmen’i, Abdurrahman Melek’i ve tüm isimsiz kahramanlarımızı saygıyla ve rahmetle anıyor, Hataylı hemşerilerimizi sevgi ve saygılarımıla selamlıyorum.

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER