Pazar, Mayıs 19, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıProf. Dr. Garip Turunç Yazdı: ''Türkiye İçin Hallerimdeki Ütopyam''

Prof. Dr. Garip Turunç Yazdı: ”Türkiye İçin Hallerimdeki Ütopyam”

Ütopya, gerçekte olmayan, ama olmasını istediğiniz bir yer, toplum ya da bir durum. Daha doğrusu varılacak bir hedef. İlk kez 1500’li yıllarda İngiliz düşün insanı Thomas More Yunanca’da olmayan anlamına gelen ‘ou’ ve “eu- iyi topos-yer” kelimelerin birleşimiyle oluşmuş, hayalindeki toplumu tanımlamak için kullanmış; roman tarzında yazdığı  ve 1516 yılında yayımladığı “Ütopya Adası” adlı eserinde sınıfsız bir toplum düşünerek sosyalist yapıyı toplumun tüm katmanlarına yaymıştır. Toplumda eşitlik ilkesi egemendir. Çünkü toplumun mutluluğunu gerçekleştirmenin tek yolu eşitlik ilkesinin uygulanmasıdır. Daha sonra sosyalistler bu anlamda ütopya kavramını sahiplenmiştir. Ancak ilk ütopik fikirlerin Platon’dan çıktığı, iyi bir topluma eğitilmiş yöneticilerle “ideal devlet”e ulaşılacağını, iddia ettiği biliniyor.

 

Platon’dan etkilenen Fârâbî, “Medinet’ül Fâzıla” (Erdemli Şehir) adlı esrinde böyle ütopik bir devlet tasarlamıştır. Ona göre, insanlar yardımlaşarak bir arada yaşamalıdır. Sağlıklı bir organizmada bütün organlar nasıl uyumlu bir şekilde çalışıyorsa, toplum da böyle olmalıdır. Kötü insanlar toplumdan çıkarılmalıdır. Erdemli şehirde gerçeklikler, doğruluklar, iyilik ve güzellikler birleşirler. Bunu sağlayan bu şehrin yöneticisidir. Yönetici, peygamber ile filozofun erdemlerini kendinde toplayan kişidir ve bu özeliklerini topluma yayarak devleti yönetir. Bireylerin de yöneticinin bilgilerine katılmasıyla mutlu bir şehir doğar.

***

Günümüzde de ütopyalar yazılmaktadır. Ancak, bunların ortak bir niteliği vardır, o da toplumları gelecekte bekleyen tehlikeleri göstermektir. Orwel, “1984” adlı eserinde despotizmin (zorbalık) egemen olduğu bir dünyayı tasvir eder. Bu ütopyaya göre, dünya eşit güce sahip üç bloka ayrılmıştır. Yönetenler tek egemen güçtür. İnsanlar yöneticilerin korkusu ile sinmiş, özgürlükler kaldırılmış, ahlâki ve insani duygular yok edilmiş, düşünme ve düşündüğünü söyleme yasaklanmış, yaşam tüm güzelliklerini yitirmiştir. Hiç kimse birbirine güvenememektedir. Çoğu kişiler casustur. En yakınlarını yönetime gammazlama bir ödev haline getirilmiştir. Bireylerin kişilikleri tamamen silinmiştir.

 

Thomas More’un Ütopyasında pek çok uygulama insan doğasına aykırı görünmektedir. Bu türden toplum önerilerini ütopya kılan da zaten bu yönleridir. Ütopyalar aracılığıyla dönemin toplumlarına yasal eşitliğin sağlanması, haksız kazancın önlenmesi, tembelliğin ortadan kaldırılması gibi noktalarda mesaj verildiği düşünülebilir. More’un eserin 1. kitabında dönemin İngiltere’sindeki toplumsal ve siyasal düzensizlikleri betimlemesinin sebebi de budur. Yapıtın 2. kitabında betimlenen ütopik düzenin, söz konusu düzensizliklerin giderilmesi adına bir çözüm olarak önerildiği düşünülebilir.

 

***

 

Günümüzde hemen herkesin bir ütopyası, varmayı düşündüğü ideal dünyası, yaşanılası bir toplum hayali var, olmalı da. Ütopyalar çatışmadığı, toplumsal alanda büyük anlatıların öznesi olmadığı, birinin kendi ütopyasını diğerine dayatmaya çalışmadığı sürece hepimizde olması gereken bir özelliktir. Hayatımıza anlam katıyor, bize ulaşmamız için hedef, bazen de duygusal sarsıntılardan kaçacağımız sığınak sağlıyor.

 

Mesela ben çok zengin olmayı beklemiyorum. Çok mükemmel bir dünyada yaşamayı da. Orwel’in düşündüğü ütopyanın egemen olmadığı, çatışmanın daha az olduğu, sorunların daha kolay çözüldüğü, insan haklarına, insancıl hukuka saygının daha fazla olduğu bir dünya olsun yeter diyorum. Ülkemin de aynı özelliklere sahip olmasını, saygın ve güçlü görülmesini, insana ve demokrasiye değer vermesini arzu ediyorum. Benim ütopyam Türkiye, huzur içinde, dünyanın en güçlü ülkesi olmasa bile etkili bir ülkesi.

 

Şimdi, benim gibi hayallerinde olanların bu Türkiye’yi yeniden inşa etmek için Altılı Masa’yla çalışma fırsatları var. Zaten hiç birimizin beklentisi ulaşılamayacak bir ütopya, Thomas More’un ıssız adası veya Fârâbî’nin, “Medinet’ül Fâzıla”sı (Erdemli Şehri) değil. Katılımcı demokrasi ve dindarlıkla çatışmayan laiklik ilkelerine dayalı, hukukun üstünlüğü çerçevesinde; Türk’iyle, Kürdüyle, Sünnisiyle, Alevisiyle, tüm Müslüman ve gayr-ı Müslim’ıyla bu topraklarda özgür, eşit ve kardeşçe yaşadığı “demos”u inşa edebileceğimiz “Bir Türkiye”…

 

***

Thomas More, İngiliz Kraliyet Şansölyesi ünvanına sahip “hümanist” bir diplomattı. Sekizinci Henri’nin Katolik papalığa kafa tutarak iman dünyasını altüst eden kraliçe boşamasına karşı çıktığı için, 1535 yılında kafası kesildi.

Ancak Ütopya’nın gerçekte var olmadığı pek o kadar kesin değil. Çünkü adı ve anlamı 500 yıldır unutulmadı, en azından bir kitapta yeri var. Üstelik o kitap ki 18. yüzyılda kimine başka hayaller esinledi ve sosyalizme arkaik de olsa bir örnek bağışladı.

Thomas More’un kellesinden sonra epeyce baş yedi “ideal toplum” ütopyası.

Hayaller mi öldürücüdür, yoksa onları gerçekleştirmeye çalışmak mı, bilmiyorum. Ama her şey, iyilik de kötülük de bir hayalle başlar.  Hayal yoksa, gelecek yoktur.

Türkiye’nin dış mihraklara ve iç ceplerine hizmet eden yoz yöneticileri, ülkesini seven insanların, bizim hayallerimizi çaldılar.

Elbet geri alacağız ülkemizi de ülkümüzü de.

İşte o günü beklerken, “Ütopya” başlıklı ölümsüz eseriyle bana bir ütopya olmasa da bir distopya; hayalimdeki o “Türkiye Yarımadası”’nın geleceğini esinleyen Thomas More’u saygıyla anıyorum.

 

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER