Perşembe, Mayıs 2, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıProf Dr Garip Turunç yazdı :VATAN YORGUNU

Prof Dr Garip Turunç yazdı :VATAN YORGUNU

 

 

VATAN YORGUNU

Prof Dr Garip Turunç 

Fransa Bordeaux Devlet üniversitesi

Murathan Mungan, Türk edebiyatında benim sevinçliyken okuduğum, üzgünken okuduğum, umutlu ya da umutsuzken okuduğum, öfkeliyken ya da en uyumlu, en sakin günlerimde okuduğum; en şaşkın ya da en bilgiç, en ukala günlerimde okuduğum, hep okuduğum bir yazar…

 

Son günlerde tüm duygularıma “tercüman olan” bir bölüm geldi beni bir kez daha canevimden yakaladı. Yıllar önce Metis Yayınevi’nden çıkan “Yüksek Topuklar” adlı kitabından birkaç satırları sizlerle paylaşıyorum:

 

“Yorgunluk benim genel halim. Bana, ‘Nasılsın?’ diye soranlara, en sık verdiğim yanıtın ‘Yorgunum’ demek olduğunu keşfettiğim günden beri, daha bilinçli olarak ‘Yorgunum’. Şu memlekette (veya benim gibi yurt dışında) yaşayıp da yorgun olmamak mümkün mü?”

 

Bu soruyu sorduktan sonra, şöyle sürdürüyor Murathan Mungan:

 

“Beden yorgunluğu dediğinde ne olacak, iki-üç dinlenmeyle geçer, ama ben aslında vatan yorgunuyum! Ruh yorgunuyum, gönül yorgunuyum, hayat yorgunuyum; öğrenmek, bilmek, anlamak, anlamamış gibi yapmak, düşünmek, hissetmek, tanımak, tanık olmak, katlanmak, anlayış göstermek, görmezden gelmek, üzerinde durmamak, idare etmek, üzülmemiş görünmek, alışmak, alışamamak, sabretmek, katlanmak, beklemek yorgunuyum.

 

Tam da artık bu memlekette hiçbir şey şaşırtamaz beni sanırken, her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum.”

 

Şaşıra şaşıra yaşamaya devam edeceğiz Sevgili Murathan Mungan.

 

Başka türlüsünü bilmediğimizden, başka türlüsü elimizden gelmediğinden, ilkelerimize, doğru bildiklerimize sımsıkı tutunarak ve de çalışarak, görerek, okuyarak, anlayarak, yazarak yaşayacağız…

 

***

Sartre, her çağda yazarın/çizerin sorumluluğundan söz ederken “adını koymanın” gücünden de söz eder. Bu bir mesuliyettir. Çağın hakikatlerini görmek, şahit olduğunu anlatmak, adını koymak bir güçtür, bir sorumluluktur.

 

Ünlü şairimiz Melih Cevdet Anday da, toplum ve insan değerlerini savunurken “Telegrafhane” adlı kitapındaki bir şiirinde bu sorumluluğu dile getiriyor:

 

“Uyumayacaksın / Memleketinin hali / Seni seslerle uyandıracak / Oturup yazacaksın / Çünkü sen artık o sen değilsin/ Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin / Durmadan sesler alacak / Sesler vereceksin / Uyuyamayacaksın / Düzelmeden memleketin hali / Düzelmeden dünyanın hali / Gözüne uyku giremez ki… / Uyumayacaksın / Bir sis çanı gibi gecenin içinde / Ta gün ışıyıncaya kadar Vakur, metin, sade / Çalacaksın.”

 

Öyle de, ben ne yazayım?.

 

Söylenecek ne kaldı ki?.

 

Öylesine cinnet halleri yaşanıyor ki, düğüm üstüne düğüm…

 

Dil galiba yaşananlar karşısında çaresiz kalmaya başladı.

 

Olup biteni anlatamıyor dil.

 

Ben artık ne söyleyebilirim ki?

 

Kocaman, kumlu ve paslı bir kovanın içindeyiz hepimiz.

 

Birileri kovayı sallayıp duruyor.

 

Biz de sallanıyoruz; sağa, sola, aşağı, yukarı…

 

O arada bir şeyler söylemeye ve yazmaya çalışıyoruz.

 

Söz ve yazı, küçük bir hava kabarcığı gibi kovanın yüzeyine doğru yükselmeye çalışıyor.

 

Ama tam o anda yine sallanıyor kova, kir pas birbirine karışıyor.

 

***

Çıkış yolu mu?

 

Gitgide çıldırmakta olan memleketim ‘çıkış yolu’nu bulabilecek mi?

 

Ya da ‘çıkış yolunun maliyeti’ bugünkünden çok daha yüksek, çok daha kanlı mı olacak?

 

Yoksa hep kül rengi sabahlara keder ve acı içinde, moral çöküntüsüyle uyanmak kaderimiz mi olacak?

 

Bilemiyorum.

 

Ülkenin üzerinden zaten yıllardır hiç kalkmayan bu korku perdesi ne zaman aralanacak?

 

Evimizin bir yerlerini temizlerken diğer yerleri kir pas içinde.

 

Bütün odalarımızı temizlemeden, güzelleştirmeden nasıl rahat edeceğiz?

 

Yan odadan çığlık sesleri gelirken nasıl hiçbir şey olmuyormuş gibi yaşayacağız?

 

Çektiği onca acıya karşın, “Nerede bir can ölse/Oralı olur yüreğim, olmalı zaten/ Olmazsa ‘insan’ olmaz yüreğim…” dizelerine hayat veren Ahmed Arif’ler bu topraklardan fışkırmadı mı?

 

Tüm baskılara, darbelere, itilmeye, kakılmaya, işkencelere, ölümlere, korkulara karşın güzellikler yaratan bu topraklara, artık bahar gelsin, güneş yüzünü göstersin. Ölüm kokan bu topraklar artık çiçek koksun.

 

Yeter ki, ülkede tüm meydanları doldurarak “demokrasi” diye haykıranlar bunu sözde bırakmasın.

 

Şu ölümlü dünyada, vicdanımızdan, insanlığımızdan özgürlüğümüzden başka neyimiz var?

 

İlkelerimize, doğru bildiklerimize sımsıkı tutunarak ve de çalışarak, görerek, okuyarak, anlayarak, yazarak yaşayacağız…

 

Şaşıra şaşıra yaşamaya devam edeceğiz Sevgili Murathan Mungan

 

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER