Pazartesi, Mayıs 27, 2024
No menu items!
Ana SayfaKöşe YazılarıGarip Turunç: Küçük Prens'in Kötü Bir Çağında Yaşamak...

Garip Turunç: Küçük Prens’in Kötü Bir Çağında Yaşamak…

Garip Turunç‘un Kaleminden: Küçük Prens’in Kötü Bir Çağında Yaşamak…

“Küçük Prens” adlı minik, ama ‘dev roman’, hep ilk bakışta bir çocuk romanı sanılır. Ama tüm dünyada, hâlâ önce büyüklerin okuması gereken esaslı büyük bir romandır Küçük Prens. Yazarı Antoine de Saint Exupery de çok ilginç bir kişilik. Dokunaklı, hüzünlü hikayesi, Fransa’ya gelişimi’min o ilk gençlik yıllarımdan buyana hep derinden etkilemiştir beni. Yazarı Antoine de Saint Exupery, aynı zamanda bir pilot olan, faşizm karşıtı, Fransa’nın Alman ‘nazilerinin’ işgali altındaki güney bölgesinde kontrol uçusu yapmak üzere, minik bir uçakla Korsika’ dan havalandıktan sonra kaybolmuştu. 44 yaşında olan sevgili yazarın izine, yıllarca hiç rastlanmadı.

1998 yılında ilk sürpriz yaşandı. Bir balıkçı, yazarın adını taşıyan bileziği Marsilya ya yakın Riou’nun doğusuna düşen bir noktada buldu. Aradan üç beş yıl geçti. 2004 yılında ise yine aynı noktaya yakın bir alanda, eskimiş, toprağa gömülmüş bazı uçak parçaları bulundu. Sonra da yapılan araştırmalar, bulunan parçaların Exupery’ nin uçağına ait olduğunu somutladı. Kaza nedeni ise belirsiz, hatta o günlerden bugüne, yazarın intihar ettiği de iddialar arasında yer aldı.

Şimdi ben bu yazıyı neden yazdım? Doğrusu geçtiğimiz günlerde, yine bir çocuğun elinde Küçük Prens’i görünce hem sevindim hem de ülkemizdeki ekonomik krizin, işsizliğin, yoksulluğun yakın geçmişte getirdiği ard arda toplu siyanür intihar olaylarından sonra bu son haftalarda gündemde yer alan, çocuk sahibi anne ve babalarda ne tür sosyal yaralar açtığını gösteren yeni haberler dikkatimi çekti, içim acıdı, yüreğim yandı, zihnim allak bullak oldu.

ÇOCUKLARINA BEZ VE MAMA ALAMAYAN ANNELER

Gazetedeki haberde; “Marketler bebek mamaları çalınmasın diye kilitli, alarmlı kutulara kotmuşlar” başlığı taşıyordu. Bir anne düşünün bebeğine mama alacak parası yok. Ve anlaşılan o ki mamalar marketlerden çalınıyor. İktidarın, önce “üç çocuk”, sonra bakabildiğin kadar çocuk yap politikasıyla, genç yaşta evlendirilen kızlar çocuk yaptı. Sokakta kâğıt toplayanın bile üç bebesi var! O üç dört çocuk yapmış anneler şimdi çocuklarına bez ve mama alamıyor, bebeğine mama yerine hazır çorba yediriyor, bez yerine naylon poşet sarıyor!

Büyüdüklerinde okutamıyor. Okutsalar da ellerinde işe yaramayan diplomalarla o gençler iş bulamıyor. Bakamadığı çocuğunu yolladığı tarikat yurtlarında, yatılı Kuran kurslarında heder ediyor. Eğitim fakültelerinden mezun olan gençler atanamadığı için intihar ediyor. Razı olan, boynunu büküp pazarda limon satıyor! Sadece inşaatla büyümeye kalktılar; amele olmanın dışında istihdam sahası yok.

Beka sorunu diye diline sakız etmişti ya Cumhur İttifakı, şu anda Türkiye beka sorunu yaşıyor, insanlar hayatta kalmaya çalışıyor; en çok canı yanan da çocuklar ve kadınlar. Mamaya ve beze erişemeden büyüyen bebekler ileride ülkeye sorun çıkaracak, gelişememiş bedenleriyle hasta ve zekâ sorunu yaşayan bireyler olarak.

Bu durum inanılmaz bir şey, sosyal devlet anlayışının iflas ettiğinin acı gerçeğidir.

Geçimini sağlamayıp siyanürle ile intihar eden ; bebeğini beslemek için mama çalmak zorunda kalan anneler varsa ülkemizde, bu “Küçük Prens” kitabı öncelikle devlet büyüklerimizin okuması gerektiğini, bir kez daha hatırlatmak; bu dokunaklı, yaşamı da burukluklar ile çevrilmiş güzel yazarı, anmak istedim.

TOPLUMU YÖNETEMEK “KÂİNATI YÖNETMEK” GİBİDİR…

Kâinatta gemisiyle dolaşıp duran Küçük Prens bir gün minik bir gezegende, başında tacı, sırtında kürküyle tek başına oturan bir adama rastlar. “Sen ne yapıyorsun” diye sorar. “Ben kâinatı yönetiyorum” der adam, “bu kâinatın kralı benim”. “Nasıl yönetiyorsun?” “Sabahları güneşe ‘doğ’ diyorum doğuyor, akşamları ‘bat’ diyorum” batıyor.”

Saint-Exupéry’nin muhteşem kitabını okuyan herkes sanırım bu bölümü hatırlar. Kâinatı yönetmek istiyorsan güneşe sabahları “doğ”, akşamları “bat” diyeceksin. Böyle yaparsan bir “kral” olursun. Güneşe akşamları “doğ” demeyi denersen, bir gezegende oturan yalınız bir adama dönersin.

Toplumları yönetmek de “kâinatı yönetmek” gibidir, güneşe ne zaman doğ diyeceğini bilmen gerekir. Sabahları güneşe “bat” diye bağırmak seni zavallılaştırır yalnızca.
Toplumlarının güneşinin ne zaman doğup ne zaman batacağını kestirmek için de basit bir kural vardır bence.

Eğer bir halkın büyük bir kesimi kendini çeşitli biçimlerde – örneğin bebeğini beslemek için mama çalmak zorunda kalan anneler – yenik/mecbur hissediyor ve haklı oldukları bu yoksuluk davada ortaya çıkıyorsa, bu, güneşin doğuşu gibidir, hiçbir güç bunu durduramaz, bunu durdurmaya kalkan “krallığını” kaybeder.

“İNSAN ANCAK YÜREĞİYLE BAKTIĞI ZAMAN GERÇEKLERİ GÖREBİLİR”

Yazarın, küçük bir asteroitte sadece ‘gülüyle’ yaşayan ve diğer gezegenleri görmek için ‘gülünü’ bırakıp yollara koyulan ‘küçük prensin’ hikayesini anlattığı efsanevi kitabı, nedense hep ‘büyürken’ unutulan temel insani değerlere, çok çarpıcı bir gönderme yaparak büyük bir başarı yakalamış, günümüze kadar tüm dünyada yüzden fazla dile çevrilmişti.

“İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçekleri görebilir” diyen roman kahramanı Küçük Prens’in yazarı Antoine de Exupery, bu penceresi ve yaşamıyla etkilemiştir hep insanlığı. Belki yıllar geçecek, çocuklarla birlikte büyürken, – intihar eden, pahalıktan bebek mamalarını almakta zorlananlara karşı – çocuksu değerlerini unutan insanlık, Küçük Prens’i hep okuyacak. Önce bir çocuk kitabı olarak anılan, ama bir çocuğun gözünden aslında büyüklerin anlatıldığı o ‘roman’cığı okuyarak, belki yüreğini yeniden temize çekmeyi sürdürecek. Ve o kitabın kahramanı Küçük Prens’i selamlayarak… Uzayda “B-612” adlı Astreoid’de yaşayan, altın sarısı saçlı, güzel, sevimli minik prensi… Atkısı uçuşan Küçük Prens’i… Her sabah, tek başına yaşadığı minicik gezegeninde, önce sönmemiş yanardağının volkanlarını temizleyen, ardından güzelim kırmızı ‘gül’ünü seven Küçük Prens’i. Sonra ‘küçük koyunu’ ile kucaklaşan, onunla konuşan Küçük Prens’i. Tek başına, dingin, sevgili, sessiz ama anlamlı bir hayat yaşayan Küçük Prens’i. Günün birinde diğer gezegenleri de görmek isteğiyle, yolculuklarla kucaklaşan; sonunda yolu dünyamıza düşen Küçük Prens’i. İşte o zaman her şeyi gören; İnsanın; e-hali, ihali, yani bütün hallerini gören Küçük Prens’i.

Exuprey, İkinci Dünya Savaşı’nın o insanlık düşmanı günlerinin sonuna doğru; belki de o çirkinliğe tepki vermek için yazdığı Küçük Prens’in yayınlanmasından çok kısa bir süre sonra sonsuzluk ile buluşmuştu.

Exupery, ölmeden çok kısa bir süre önce, annesine yazdığı bir mektupta şöyle yakınmıştı:

“Ne kötü bir çağda yaşıyoruz anneciğim…”

Sizde ; bilmem ki katılır mısınız?

RELATED ARTICLES

Yorum Yaz

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON HABERLER